-
گشت بیخود مریم و در بیخودی ** گفت بجهم در پناه ایزدی
- Meryem, kendisinden geçti ve bu dalgınlık âleminde, bu adamdan Allah’a sığınayım dedi.
-
زانک عادت کرده بود آن پاکجیب ** در هزیمت رخت بردن سوی غیب
- O yeni, yakası temiz kızın âdetiydi, bir şeyden ürktü mü pılısını pırtısını gayp âlemine çeker, Allah’a sığınırdı.
-
چون جهان را دید ملکی بیقرار ** حازمانه ساخت زان حضرت حصار
- Dünyanın kararsız bir âlem olduğunu görmüş, ihtiyata riayet ederek Allah’a sığınmayı âdet edinmişti.
-
تا به گاه مرگ حصنی باشدش ** که نیابد خصم راه مقصدش 3710
- Bu suretle de ölüm zamanına dek gideceği yolu düşmanın kesmemesini diler, Allah tapısının kendisine bir kale olmasını temin etmek isterdi.
-
از پناه حق حصاری به ندید ** یورتگه نزدیک آن دز برگزید
- Allah’a sığınmadan daha iyi bir kale görmemişti; bu yüzden de kale civarında yurt edinmişti.
-
چون بدید آن غمزههای عقلسوز ** که ازو میشد جگرها تیردوز
- Meryem o akılları yakan, ciğerleri okşayan bakışları gördü.
-
شاه و لشکر حلقه در گوشش شده ** خسروان هوش بیهوشش شده
- Padişahta o bakışlara kulağı küpeli bir köle olmuştu, asker de… O bakışlar, akıl padişahlarının akıllarını almış, onları divaneye döndürmüştü!
-
صد هزاران شاه مملوکش برق ** صد هزاران بدر را داده به دق
- O güzel gözler, yüz binlerce padişahı fermanlı köle yapmış, yüzbinlerce dolunayı hilâl haline getirmişti.
-
زهره نی مر زهره را تا دم زند ** عقل کلش چون ببیند کم زند 3715
- Zühre de bile ondan bahsetmeye kudret yoktu… Aklı kül bile onu görünce noksanlaşırdı.
-
من چگویم که مرا در دوختهست ** دمگهم را دمگه او سوختهست
- Ben ne söyleyebilirim, ağzı, ağzımı kapattı; söylemeye takatim kalmadı ki!