چون بدید آن غمزههای عقلسوز ** که ازو میشد جگرها تیردوز
Meryem o akılları yakan, ciğerleri okşayan bakışları gördü.
شاه و لشکر حلقه در گوشش شده ** خسروان هوش بیهوشش شده
Padişahta o bakışlara kulağı küpeli bir köle olmuştu, asker de… O bakışlar, akıl padişahlarının akıllarını almış, onları divaneye döndürmüştü!
صد هزاران شاه مملوکش برق ** صد هزاران بدر را داده به دق
O güzel gözler, yüz binlerce padişahı fermanlı köle yapmış, yüzbinlerce dolunayı hilâl haline getirmişti.
زهره نی مر زهره را تا دم زند ** عقل کلش چون ببیند کم زند3715
Zühre de bile ondan bahsetmeye kudret yoktu… Aklı kül bile onu görünce noksanlaşırdı.
من چگویم که مرا در دوختهست ** دمگهم را دمگه او سوختهست
Ben ne söyleyebilirim, ağzı, ağzımı kapattı; söylemeye takatim kalmadı ki!
دود آن نارم دلیلم من برو ** دور از آن شه باطل ما عبروا
Ben, yalnız o ateşin bir dumanıyım ateşe delâlet etmekteyim. O padişahtan uzaktayken, onu görmeden hakkında ne söylenmişse hepsi de asılsız, hepsi de saçma!
خود نباشد آفتابی را دلیل ** جز که نور آفتاب مستطیل
Zaten güneşe, âlemi kaplayan nurundan başka bir delil olamaz ki.
سایه کی بود تا دلیل او بود ** این بستش کع ذلیل او بود
Gölgenin on delâlet etmesine imkân mı var? Gölge, onun yanında hor, hakir olup kalıyor ya… işte bu, kâfi ona!
این جلالت در دلالت صادقست ** جمله ادراکات پس او سابقست3720
Bu ululuk, ona tam doğru bir delil: bütün anlayışlar geridedir, o ilerde!
جمله ادراکات بر خرهای لنگ ** او سوار باد پران چون خدنگ
Bütün anlayışlar topal eşeklere binmiş… O, ok gibi uçup giden rüzgâra!