English    Türkçe    فارسی   

3
3866-3875

  • چون سواد آن بخارا را بدید ** در سواد غم بیاضی شد پدید
  • Buhara’nın karaltısını görünce gam karanlığında bir beyazlıktır göründü.
  • ساعتی افتاد بیهوش و دراز ** عقل او پرید در بستان راز
  • Yere yığıldı, uzun bir müddet kendisinden geçti. Aklı, sır bahçesine uçup gitti.
  • بر سر و رویش گلابی می‌زدند ** از گلاب عشق او غافل بدند
  • Onu ayıltacak, aşk gül suyuydu, bunu bilmediklerinden başına, yüzüne gül suları serptiler.
  • او گلستانی نهانی دیده بود ** غارت عشقش ز خود ببریده بود
  • O gizli gül bahçesi görmüştü… Aşk, onu yakalamış kendisinden geçirmiş gitmişti.
  • تو فسرده درخور این دم نه‌ای ** با شکر مقرون نه‌ای گرچه نیی 3870
  • Sen donmuş, taş kesilmiş birisin; bu söze, bu nefese lâyık değilsin… Evet, sen de kamışsın ama içinde şeker yok!
  • رخت عقلت با توست و عاقلی ** کز جنودا لم تروها غافلی
  • Aklın başında, akıllısın sen. “Görmediğiniz askerleri yolladı” ayetinden gafilsin!
  • در آمدن آن عاشق لاابالی در بخارا وتحذیر کردن دوستان او را از پیداشدن
  • O sallapati âşığın Buhara’ya gelmesi, dostlarının onu meydana çıkarmamaya çalışmaları
  • اندر آمد در بخارا شادمان ** پیش معشوق خود و دارالامان
  • Sevine, sevine o emniyet şehrine sevgilisinin bulunduğu yere, Buhara’ya geldi.
  • همچو آن مستی که پرد بر اثیر ** مه کنارش گیرد و گوید که گیر
  • Gökyüzünde uçan, ay tarafından kucaklandığını, kendisine sen de beni kucaklasana dendiğini sanan sarhoşa benziyordu.
  • هرکه دیدش در بخارا گفت خیز ** پیش از پیدا شدن منشین گریز
  • Onu Buhara’da her gören “Durma, görünmeden hemen bir tarafa sıvış!
  • که ترا می‌جوید آن شه خشمگین ** تا کشد از جان تو ده ساله کین 3875
  • Padişah gazap etmiş, tam on yıllık öcünü almak için seni arayıp duruyor.