-
گربه مرگست و مرض چنگال او ** میزند بر مرغ و پر و بال او
- Kedi ölümdür, pençesi de hastalık, kuşu da, kuşun kanadını da pençeler.
-
گوشه گوشه میجهد سوی دوا ** مرگ چون قاضیست و رنجوری گوا 3985
- Kuş, bucak bucak ilâç bulmaya koşar. Ölüm kadıya benzer, hastalık şahide.
-
چون پیادهی قاضی آمد این گواه ** که همیخواند ترا تا حکم گاه
- Bu şahit, kadıdan gelen adam gibidir. “Gel kadı, seni mahkemeye istiyor” der.
-
مهلتی میخواهی از وی در گریز ** گر پذیرد شد و گرنه گفت خیز
- Ondan kaçıp kurtulmak için bir mühlet istersin. Verirse ne âlâ… Vermezse “Olmaz, hadi kalk” diye emreder.
-
جستن مهلت دوا و چارهها ** که زنی بر خرقهی تن پارهها
- Mühlet istemen, mühlet alman ilâçlardır, tedavidir. Âdeta ten hırkasını yamalarla yamarsın!
-
عاقبت آید صباحی خشموار ** چند باشد مهلت آخر شرم دار
- Fakat nihayet bir sabah kızgın bir hale gelir. “ Bu mühlet niceye bir sürecek? Utan artık!” der.
-
عذر خود از شه بخواه ای پرحسد ** پیش از آنک آنچنان روزی رسد 3990
- Ey hasetlerle dopdolu adam, o gün gelmeden önce davran da padişahtan özür iste!
-
وانک در ظلمت براند بارگی ** برکند زان نور دل یکبارگی
- Atını karanlıklara süren adam, gönlünü o nurdan tamamıyla ayırır.
-
میگریزد از گوا و مقصدش ** کان گوا سوی قضا میخواندش
- Şahdan da kaçar, şahitten de, götürmek istediği yerden de. Çünkü o şahit, onu kazaya, hükme davet etmektedir.
-
دیگر باره ملامت کردن اهل مسجد مهمان را از شب خفتن در آن مسجد
- Mescid halkının bir kere daha geceleyin o mescide kalmak istemesini kınamaları
-
قوم گفتندش مکن جلدی برو ** تا نگردد جامه و جانت گرو
- Ahali dedi ki: “Babayiğitlik satma, yürü… bu sevdadan vazgeç de elbisen de burada rehin kalmasın, canın da!