-
گفت ای یاران از آن دیوان نیم ** که ز لا حولی ضعیف آید پیم
- Dedi ki: “Dostlar, ben bir Lâhavle’yle ürküp kaçacak şeytanlardan değilim.
-
کودکی کو حارس کشتی بدی ** طبلکی در دفع مرغان میزدی
- Bir çocuk, ekin bekçiliği yapar ve yanındaki defi çalarak kuşları kaçırırdı.
-
تا رمیدی مرغ زان طبلک ز کشت ** کشت از مرغان بد بی خوف گشت 4090
- Kuşlar, o küçücük defin sesini duyup tarladan kaçarlar, ekinler de zararlı kuşlardan kurtulurdu.
-
چونک سلطان شاه محمود کریم ** برگذر زد آن طرف خیمهی عظیم
- Kerem sahibi Sultan Mahmud’un yolu, o taraflara düştü, koca otağı o civara kuruldu.
-
با سپاهی همچو استارهی اثیر ** انبه و پیروز و صفدر ملکگیر
- Gökteki yıldızlar kadar çok, talihleri aydın, saflar yaran, ülkeler alan ordusuyla oraya kondu.
-
اشتری بد کو بدی حمال کوس ** بختیی بد پیشرو همچون خروس
- Bir de horoz gibi önde giden esrik bir deve vardı ki nöbet davulunu sırtına yüklemişlerdi.
-
بانگ کوس و طبل بر وی روز و شب ** میزدی اندر رجوع و در طلب
- Nöbet, gidişte de onun sırtında vurulurdu, gelişe de.
-
اندر آن مزرع در آمد آن شتر ** کودک آن طبلک بزد در حفظ بر 4095
- O deve, tarlaya giriverdi. Çocuk, ekinleri korumak için o küçücük defi çalmaya başladı.
-
عاقلی گفتش مزن طبلک که او ** پختهی طبلست با آنشست خو
- Bir akıllı kişi, çocuğa dedi ki: “Def çalıp durma. O esrik deve, zaten davul taşıyan deve… o sese alışmış.
-
پیش او چه بود تبوراک تو طفل ** که کشد او طبل سلطان بیست کفل
- A çocuk senin bu defceğizin ona vız gelir. O, bu defin yirmisi kadar olan koskocaman nöbet davulunu taşıyor!