English    Türkçe    فارسی   

3
4095-4104

  • اندر آن مزرع در آمد آن شتر ** کودک آن طبلک بزد در حفظ بر 4095
  • O deve, tarlaya giriverdi. Çocuk, ekinleri korumak için o küçücük defi çalmaya başladı.
  • عاقلی گفتش مزن طبلک که او ** پخته‌ی طبلست با آنشست خو
  • Bir akıllı kişi, çocuğa dedi ki: “Def çalıp durma. O esrik deve, zaten davul taşıyan deve… o sese alışmış.
  • پیش او چه بود تبوراک تو طفل ** که کشد او طبل سلطان بیست کفل
  • A çocuk senin bu defceğizin ona vız gelir. O, bu defin yirmisi kadar olan koskocaman nöbet davulunu taşıyor!
  • عاشقم من کشته‌ی قربان لا ** جان من نوبتگه طبل بلا
  • Ben de Lâ kılıcıyla kurban olmuş bir âşığım. Canım, belâ davulunun nöbet vurulduğu yer!
  • خود تبوراکست این تهدیدها ** پیش آنچ دیده است این دیدها
  • Sizin bu tehditleriniz yok mu? Bu gözlerin gördüğü şeylere karşı ancak bir defceğizin gümbürtüsünden ibaret!
  • ای حریفان من از آنها نیستم ** کز خیالاتی درین ره بیستم 4100
  • Erler, ben, hayallere kapılıp bu yolda duracaklardan değilim.
  • من چو اسماعیلیانم بی‌حذر ** بل چو اسمعیل آزادم ز سر
  • Ben, İsmail Peygambere mensup olanlardanım, öldürülmeden çekinmem yok… Hatta İsmail gibi başından geçmiş bir adamım ben!
  • فارغم از طمطراق و از ریا ** قل تعالوا گفت جانم را بیا
  • Gösterişlerden de geçmişim, riyadan da “Söyle geliniz” emri canıma gel demiştir.
  • گفت پیغامبر که جاد فی السلف ** بالعطیه من تیقن بالخلف
  • Peygamber dedi ki: İhsan edilen şeye verilecek karşılığı iyice bilen bu dünyada ihsanda bulunur.
  • هر که بیند مر عطا را صد عوض ** زود دربازد عطا را زین غرض
  • Verilen şeye verilecek yüzlerce karşılığı gören derhal cömertliğe ihsana başlar.