English    Türkçe    فارسی   

3
4121-4130

  • علم جویای یقین باشد بدان ** و آن یقین جویای دیدست و عیان
  • Bil ki ilim, yakını arar. Yakin de apaçık görüşü…
  • اندر الهیکم بجو این را کنون ** از پس کلا پس لو تعلمون
  • Elhâkümü suresinde “Kellâ lev ta’lemune” den sonrasını oku da bunu ara, bul, anla.
  • می‌کشد دانش ببینش ای علیم ** گر یقین گشتی ببینندی جحیم
  • Ey bilgi sahibi, bilgi insanı görüşe götürür. Dünyadakiler yakin sahibi olsalardı cehennemi gözleriyle görürlerdi.
  • دید زاید از یقین بی امتهال ** آنچنانک از ظن می‌زاید خیال
  • Görüş, şüphe yok ki yakinden doğar; nitekim hayal de zandan doğmaktadır.
  • اندر الهیکم بیان این ببین ** که شود علم الیقین عین الیقین 4125
  • Elhâkümü suresinde bu anlatılmıştır. İlm-el Yakin olur, bak da gör!
  • از گمان و از یقین بالاترم ** وز ملامت بر نمی‌گردد سرم
  • Bana gelince; Ben, şüpheden de yüceldim, yakinden de… Kınanmadan başım dönmüyor.
  • چون دهانم خورد از حلوای او ** چشم‌روشن گشتم و بینای او
  • Onun helvasını yedim; gözüm aydınlandı, onu gördüm gayri.
  • پا نهم گستاخ چون خانه روم ** پا نلرزانم نه کورانه روم
  • Şu halde evime gidiyorum demektir, elbette ayağımı küstahça basarım… Ayağım titremez, körcesine gitmem ki!
  • آنچ گل را گفت حق خندانش کرد ** با دل من گفت و صد چندانش کرد
  • Allah, güle bir söyledi de gülü güldürdü ya… Gönlüme de onu söyledi de gülden yüz kat fazla güldürdü.
  • آنچ زد بر سرو و قدش راست کرد ** و آنچ از وی نرگس و نسرین بخورد 4130
  • Selviye bir şey yaptı. Boyunu dümdüz etti… nergisle ağustos gülü de ondan feyz aldı, güzelleşti…