English    Türkçe    فارسی   

3
4133-4142

  • مر زبان را داد صد افسون‌گری ** وانک کان را داد زر جعفری
  • Dile yüzlerce sihirbazlık öğretti; madene Caferi altın hassasını ihsan etti.
  • چون در زرادخانه باز شد ** غمزه‌های چشم تیرانداز شد
  • Silâh deposunun kapısını açınca güzellerin bakışları âşıkları koklamaya başladı…
  • بر دلم زد تیر و سوداییم کرد ** عاشق شکر و شکرخاییم کرد 4135
  • Bu tecelli ile bu feyz ile benim gönlüme de ok attı, beni de sevdalara saldı… Beni şükre de âşık etti, şekere de!
  • عاشق آنم که هر آن آن اوست ** عقل و جان جاندار یک مرجان اوست
  • Öyle bir sevgiliye âşığım ki her alım, onun alımıdır. Akıl da onun bir kuluna kuludur, can da!
  • من نلافم ور بلافم همچو آب ** نیست در آتش‌کشی‌ام اضطراب
  • Ben kuru lâf etmem; bir söz söylesem bile su gibi söylerim de ateşi söndürmede hiçbir ıstırabım olmaz.
  • چون بدزدم چون حفیظ مخزن اوست ** چون نباشم سخت‌رو پشت من اوست
  • Ben nasıl bir şey çalabilirim? Hazinedar o… Nasıl kuvvetlenmem, arkam o…
  • هر که از خورشید باشد پشت گرم ** سخت رو باشد نه بیم او را نه شرم
  • Kimin arkası güneşten kızar, ısınırsa yüzü pek olur, kuvvetlenir… Artık ona ne korku vardır, ne utanma!
  • همچو روی آفتاب بی‌حذر ** گشت رویش خصم‌سوز و پرده‌در 4140
  • Yüzü, hiçbir şeye aldırış etmeyen güneş gibi düşmanı yakar, perdeleri yırtar.
  • هر پیمبر سخت‌رو بد در جهان ** یکسواره کوفت بر جیش شهان
  • Her peygamberin dünyada yüzü pektir, bir tek binici olduğu halde padişahların ordularına saldırır, onları ezer, bozar!
  • رو نگردانید از ترس و غمی ** یک‌تنه تنها بزد بر عالمی
  • Bir şeyden korkmaz, gamlanmaz; bu yüzden de hiçbir şeyden yüz çevirmez… Tek başına bütün dünyayı mağlûp eder.