-
که چرا آتش به من در میزنی ** چون خریدی چون نگونم میکنی
- “Neden beni ateşe attın, kaynatıyorsun? Mademki satın aldın, neye bu hallere uğratıyorsun” der.
-
میزند کفلیز کدبانو که نی ** خوش بجوش و بر مجه ز آتشکنی
- Nohut pişiren kadın da nohuda kepçeyle vurup der ki. “Yok… Güzelce kayna, tencereden çıkmaya kalkışma.
-
زان نجوشانم که مکروه منی ** بلک تا گیری تو ذوق و چاشنی
- Seni sevmediğimden senden hoşlanmadığımdan kaynatmıyorum seni ki… Bir zevkle, bir çeşniye sahip ol da.
-
تا غذی گردی بیامیزی بجان ** بهرخواری نیستت این امتحان
- Gıda haline gel, yen, cana karış diye kaynatıyorum. Bu imtihan, seni horlamak için değil!
-
آب میخوردی به بستان سبز و تر ** بهراین آتش بدست آن آب خور 4165
- Bostanda sular içtin, yeşerdin, terü taze bir hale geldin ya… İşte o su içiş, bu ateşe düşmen içindi.
-
رحمتش سابق بدست از قهر زان ** تا ز رحمت گردد اهل امتحان
- Allah’ın rahmeti, kahrından ileridir, kahrından fazladır ve ezelîdir. Bu yüzden de bir kimseyi belâlara uğratması, rahmetindendir.
-
رحمتش بر قهر از آن سابق شدست ** تا که سرمایهی وجود آید بدست
- Varlık sermayesi elde edilsin diye rahmeti, kahrından ileridir, üstündür.
-
زانک بیلذت نروید لحم و پوست ** چون نروید چه گدازد عشق دوست
- Etle deri lezzetsiz meydana gelmez. Fakat onlar meydana gelmedikçe sevgilinin aşkı, onları nasıl eritebilir?
-
زان تقاضا گر بیاید قهرها ** تا کنی ایثار آن سرمایه را
- İşte bu takdir neticesi olarak sen de kahırlara uğrarsan eseflenme… Bu kahırlar yüzünden elindeki sermayeyi sevgiliye bağışlarsın.
-
باز لطف آید برای عذر او ** که بکردی غسل و بر جستی ز جو 4170
- Sonra bunun özrü olarak tekrar lütuf eder, yıkanıp arındın, dereden atladın, artık o mihnetler geçti der.