English    Türkçe    فارسی   

3
4184-4193

  • آمدی در صورت باران و تاب ** می‌روی اندر صفات مستطاب
  • Yağmur ve ışık suretinde geldin, Allah’ın tertemiz sıfatları suretine bürünüp gidiyorsun.
  • جزو شید و ابر و انجمها بدی ** نفس و فعل و قول و فکرتها شدی 4185
  • Güneşin, bulutun, yıldızın cüzüydün… Nefis, iş, söz ve düşünceler oldun.
  • هستی حیوان شد از مرگ نبات ** راست آمد اقتلونی یا ثقات
  • Nebatın ölümü, hayvanın varlığı oldu; bu suretle de “Ey güvendiğim, inandığım kişiler, beni öldürün” sözü doğru çıktı.
  • چون چنین بردیست ما را بعد مات ** راست آمد ان فی قتلی حیات
  • Mademki ölümden sonra bize böyle bir hayat var, “Şüphe yok ki ölümümde hayat vardır” sözü doğru.
  • فعل و قول و صدق شد قوت ملک ** تا بدین معراج شد سوی فلک
  • İş, söz ve doğruluk, meleğin gıdasıdır. Melek, bunlarla göğe ağar.
  • آنچنان کان طعمه شد قوت بشر ** از جمادی بر شد و شد جانور
  • Nitekim o yemek de insana gıda olunca cemadat halinden yücelir, o canlı bir hale gelir.
  • این سخن را ترجمه‌ی پهناوری ** گفته آید در مقام دیگری 4190
  • Bunu, adamakıllı, etraflıca anlattık… Başka bir yerde gelecek.
  • کاروان دایم ز گردون می‌رسد ** تا تجارت می‌کند وا می‌رود
  • Kervan, daima göklerden gelmekte, alışverişte bulunup yine göklere gitmekte.
  • پس برو شیرین و خوش با اختیار ** نه بتلخی و کراهت دزدوار
  • Şu halde hırsız gibi acılıkla zorla değil de istekle tatlı tatlı, güzel güzel git!
  • زان حدیث تلخ می‌گویم ترا ** تا ز تلخیها فرو شویم ترا
  • Seni acılıklardan yıkayıp arıtmak için acı söylüyorum.