-
تا نباید دیگران ارزان خرند ** زان جلب صرفه ز ما ایشان برند
- Başkaları daha ucuza almasınlar, o alışverişle bizim kârımızı onlar elde etmesinler dediler.
-
ماند پیغامبر بخلوت در نماز ** با دو سه درویش ثابت پر نیاز
- Peygamber, namazda kendini tamamıyla niyaza vermiş iki üç yoksulla kalakaldı.
-
گفت طبل و لهو و بازرگانیی ** چونتان ببرید از ربانیی 425
- Allah; “Davul sesi, abes işler ve alışveriş, Allah Rasülünden sizi nasıl ayırdı?
-
قد فضضتم نحو قمح هائما ** ثم خلیتم نبیا قائما
- Şaşkın bir halde buğdaya doğru dağılıverdiniz de Peygamber’i atakta yalnız bıraktınız.
-
بهر گندم تخم باطل کاشتید ** و آن رسول حق را بگذاشتید
- Buğday için olmayacak tohumlar ektiniz, o Hak Resulünü terk ettiniz.
-
صحبت او خیر من لهوست و مال ** بین کرا بگذاشتی چشمی بمال
- Onun sohbeti oyundan da hayırlıdır, maldan da. Hele bir gör, kimi bıraktın. Gözünü ov da bak!
-
خود نشد حرص شما را این یقین ** که منم رزاق و خیر الرازقین
- Hırsınızın yüzünden şunu yakînen bilmediniz mi ki rızık verici benim, rızık verenlerin hayırlısı benim.
-
آنک گندم را ز خود روزی دهد ** کی توکلهات را ضایع نهد 430
- Buğdaya güneşle rızık veren Allah, senin ona dayanmanı nasıl olur da zayi eder?
-
از پی گندم جدا گشتی از آن ** که فرستادست گندم ز آسمان
- Buğday için, gökyüzünden buğday gönderenden ayrıldın ha!
-
دعوت باز بطان را از آب به صحرا
- Doğanın kazları ovaya çağırması
-
باز گوید بط را کز آب خیز ** تا ببینی دشتها را قندریز
- Doğan, Kaza “Sudan çık da şekerler akan ovaları bir gör” dedi.