-
چون عنایتها برو موفور بود ** نار میپنداشت و خود آن نور بود
- Allah, ona birçok inayetlerde bulunmuştu… O, gördüğünü ateş sanıyordu ama nurdu.
-
مرد حق را چون ببینی ای پسر ** تو گمان داری برو نار بشر
- Oğul, sen de Allah erini görünce ondan insanlık ateşi var sanıyor, onu insan görüyorsun.
-
تو ز خود میآیی و آن در تو است ** نار و خار ظن باطل این سو است 4370
- Sen, onu kendiliğinden insan görüyorsun, hâlbuki o sıfat sende… bâtıl zannın ateşi de bu tarafta, dikeni de!
-
او درخت موسی است و پر ضیا ** نور خوان نارش مخوان باری بیا
- O, Musa’nın ağacıdır; o, ışıklarla dopdoludur. Bir kerecik olsun ona ateş deme de nur de!
-
نه فطام این جهان ناری نمود ** سالکان رفتند و آن خود نور بود
- Bu dünyadan vazgeçmek de ateş görünmedi mi? Fakat salikler o makama gittiler, bu âlemi terk ettiler de anladılar ki nurdan ibaretmiş!
-
پس بدان که شمع دین بر میشود ** این نه همچون شمع آتشها بود
- Bil ki din mumu yücedir, ateşten ibaret olan mumlara benzemez.
-
این نماید نور و سوزد یار را ** و آن بصورت نار و گل زوار را
- Bu zahirî mum nur görünür, fakat sevgiliyi yakar… Din mumuysa sureta ateş görünür, fakat ziyaretçilere gül kesilir!
-
این چو سازنده ولی سوزندهای ** و آن گه وصلت دل افروزندهای 4375
- Bu zahirî mum çok işler bitirir, fakat hakikatte adamı yakar. Din mumuysa vuslat zamanı gönül aydınlatır.
-
شکل شعلهی نور پاک سازوار ** حاضران را نور و دوران را چو نار
- Allah’a lâyık olan pak nurun şulesi, ona ulaşanlara nur görünür ama ondan uzak kalanlara ateş gibidir.
-
ملاقات آن عاشق با صدر جهان
- O âşığın Sadr-ı Cihan’la buluşması
-
آن بخاری نیز خود بر شمع زد ** گشته بود از عشقش آسان آن کبد
- O Buhara’lı âşık da kendisini muma atmıştı. O zahmet, aşkı yüzünden kendine kolay gelmekteydi.