English    Türkçe    فارسی   

3
4377-4386

  • آن بخاری نیز خود بر شمع زد ** گشته بود از عشقش آسان آن کبد
  • O Buhara’lı âşık da kendisini muma atmıştı. O zahmet, aşkı yüzünden kendine kolay gelmekteydi.
  • آه سوزانش سوی گردون شده ** در دل صدر جهان مهر آمده
  • Her şeyi yakıp yandıran ahı, göklere yüceliyordu. Sadr-ı Cihan’ın gönlüne merhamet gelmişti.
  • گفته با خود در سحرگه کای احد ** حال آن آواره‌ی ما چون بود
  • O bir suç işledi, biz de o suçu gördük. Fakat “Ey Allah, acaba o avaremizin hali nasıl?
  • او گناهی کرد و ما دیدیم لیک ** رحمت ما را نمی‌دانست نیک 4380
  • Bir seher vakti kendi kendisine diyordu ki merhametimizi adamakıllı bilmiyordu ki.
  • خاطر مجرم ز ما ترسان شود ** لیک صد اومید در ترسش بود
  • Suçlu kişinin gönlüne bizden bir korkudur var… Fakat korkusunda yüzlerce ümit gizli.
  • من بترسانم وقیح یاوه را ** آنک ترسد من چه ترسانم ورا
  • Ben utanmayan ve korkmayan kişiyi korkuturum. Zaten benden korkanı neye korkutayım.
  • بهر دیگ سرد آذر می‌رود ** نه بدان کز جوش از سر می‌رود
  • Ateş, soğuk tencerenin altına konur; kaynayan coşkunluğundan baştan çıkan tencerenin altına değil!
  • آمنان را من بترسانم به علم ** خایفان را ترس بردارم به حلم
  • Benden emin olanları bilgimle korkuturum; korkanlarınsa korkularını teskin ederim.
  • پاره‌دوزم پاره در موضع نهم ** هر کسی را شربت اندر خور دهم 4385
  • Ben yamacıyım, yamanması icap eden yeri yamarım. Herkese nabzına göre şerbet veririm.
  • هست سر مرد چون بیخ درخت ** زان بروید برگهاش از چوب سخت
  • Kişinin sırrı ağacın köküne benzer. Yaprakları, o kökten feyz alırda kupkuru gövdesinden çıkar, yeşerir.