-
آه سوزانش سوی گردون شده ** در دل صدر جهان مهر آمده
- Her şeyi yakıp yandıran ahı, göklere yüceliyordu. Sadr-ı Cihan’ın gönlüne merhamet gelmişti.
-
گفته با خود در سحرگه کای احد ** حال آن آوارهی ما چون بود
- O bir suç işledi, biz de o suçu gördük. Fakat “Ey Allah, acaba o avaremizin hali nasıl?
-
او گناهی کرد و ما دیدیم لیک ** رحمت ما را نمیدانست نیک 4380
- Bir seher vakti kendi kendisine diyordu ki merhametimizi adamakıllı bilmiyordu ki.
-
خاطر مجرم ز ما ترسان شود ** لیک صد اومید در ترسش بود
- Suçlu kişinin gönlüne bizden bir korkudur var… Fakat korkusunda yüzlerce ümit gizli.
-
من بترسانم وقیح یاوه را ** آنک ترسد من چه ترسانم ورا
- Ben utanmayan ve korkmayan kişiyi korkuturum. Zaten benden korkanı neye korkutayım.
-
بهر دیگ سرد آذر میرود ** نه بدان کز جوش از سر میرود
- Ateş, soğuk tencerenin altına konur; kaynayan coşkunluğundan baştan çıkan tencerenin altına değil!
-
آمنان را من بترسانم به علم ** خایفان را ترس بردارم به حلم
- Benden emin olanları bilgimle korkuturum; korkanlarınsa korkularını teskin ederim.
-
پارهدوزم پاره در موضع نهم ** هر کسی را شربت اندر خور دهم 4385
- Ben yamacıyım, yamanması icap eden yeri yamarım. Herkese nabzına göre şerbet veririm.
-
هست سر مرد چون بیخ درخت ** زان بروید برگهاش از چوب سخت
- Kişinin sırrı ağacın köküne benzer. Yaprakları, o kökten feyz alırda kupkuru gövdesinden çıkar, yeşerir.
-
درخور آن بیخ رسته برگها ** در درخت و در نفوس و در نهی
- Yapraklar, köke göredir. Ağaçta böyle olduğu gibi nefislerle akıllarda da böyledir.