-
ائتیا کرها مهار عاقلان ** ائتیا طوعا بهار بیدلان
- Akıllıların yuları “zorla gelin” emridir; gönlünü kaptıranların baharı “dileyerek gelin” emri!
-
نظرکردن پیغامبر علیه السلام به اسیران و تبسم کردن و گفتن کی عجبت من قوم یجرون الی الجنة بالسلاسل و الاغلال
- Peygamber aleyhisselâm’ın esirlere bakıp gülerek “Şaşarım bu kavme ki onları cennete zincirlerle, bukağılarla sürüklüyorlar” demesi
-
دید پیغامبر یکی جوقی اسیر ** که همیبردند و ایشان در نفیر
- Peygamber, bir bölük esir gördü. Onları çekip sürüklüyorlardı, hepsi de feryadü figan ediyordu.
-
دیدشان در بند آن آگاه شیر ** می نظر کردند در وی زیر زیر
- O sırları bilen aslan, zincirlere vurulmuş olduklarını gördü, gizlice onlara bakmaya başladı.
-
تا همی خایید هر یک از غضب ** بر رسول صدق دندانها و لب 4475
- Her biri hiddetinden o Hak Peygambere dişlerini gıcırdatmakta, dudaklarını çiğnemekteydi.
-
زهره نه با آن غضب که دم زنند ** زانک در زنجیر قهر دهمنند
- Fakat bu kadar kızgın oldukları halde ağız açmaya kudretleri yoktu… Hepsi de on batmanlık kahır zincirine vurulmuştu.
-
میکشاندشان موکل سوی شهر ** میبرد از کافرستانشان به قهر
- Memur, onları şehre doğru çekmekte, küfür ülkesinden alıp kahırla sürüklemekteydi.
-
نه فدایی میستاند نه زری ** نه شفاعت میرسد از سروری
- Ne yerlerine başkası kabul ediliyor, ne koyuverilmeleri için para alınıyor, ne de bir ulu kişi onlara şefaat ediyordu.
-
رحمت عالم همیگویند و او ** عالمی را میبرد حلق و گلو
- Peygamber’e “Âlemlere rahmet” diyorlar ya… Öyle olduğu halde bütün bir âlemin boynunu, boğazını kesiyordu.
-
با هزار انکار میرفتند راه ** زیر لب طعنهزنان بر کار شاه 4480
- Onlar Peygamber’i binlerce defa inkâr ederek, ağızlarının içinden hareketini kınayarak gidiyorlardı.
-
چارهها کردیم و اینجا چاره نیست ** خود دل این مرد کم از خاره نیست
- Diyorlardı ki: Nice çarelere başvurduk, çare olmadı. Zaten bu adamın yüreği taş gibi katı .