English    Türkçe    فارسی   

3
4532-4541

  • او خورد حلوا که روزیشست باز ** آن نه کانگشتان او باشد دراز
  • Helvayı kime nasipse o yer; parmakları uzun olan değil!
  • نجم ثاقب گشته حارس دیوران ** که بهل دزدی ز احمد سر ستان
  • Delici Şahab, şeytanları, hırsızlığı bırakın da Ahmed’ den sır öğrenin diye kovar, sürer.
  • ای دویده سوی دکان از پگاه ** هین به مسجد رو بجو رزق اله
  • Ey iki gözünü de dükkâna dikmiş, ümidini oraya bağlamış adam, kendine gel, mescide yürü de rızkını Allah’tan iste!
  • پس رسول آن گفتشان را فهم کرد ** گفت آن خنده نبودم از نبرد 4535
  • Peygamber, onların sözlerini duyup söylediklerini anladı da dedi ki: O gülüş, savaşta galebe ettim diye değil ki.
  • مرده‌اند ایشان و پوسیده‌ی فنا ** مرده کشتن نیست مردی پیش ما
  • Onlar ölmüşlerdir, yokluk âleminde çürüyüp gitmişlerdir. Bizce ölüyü öldürmeye kalkışmak erlik değildir.
  • خود کیند ایشان که مه گردد شکاف ** چونک من پا بفشرم اندر مصاف
  • Onlar da kim oluyor ki? Ben savaşta ayak diredim mi ay bile yarılır!
  • آنگهی کزاد بودیت و مکین ** مر شما را بسته می‌دیدم چنین
  • Hani hür olduğumuz, mevki ve şeref sahibi olduğunuz zamanlar yok mu? İşte ben, o vakit sizi böyle bağlanmış zincirlere vurulmuş görüyordum.
  • ای بنازیده به ملک و خاندان ** نزد عاقل اشتری بر ناودان
  • Ey malla, mülkle, soyla, sopla nazlanan, sen akıllı kişinin yanında oluk üstündeki devesin!
  • نقش تن را تا فتاد از بام طشت ** پیش چشمم کل آت آت گشت 4540
  • Ten suretinin leğeni damdan düşünce gelecek gelir çatar sözü gözümün önünde tahakkuk etti, gelecek şeyler geldi çattı!
  • بنگرم در غوره می بینم عیان ** بنگرم در نیست شی بینم عیان
  • Üzüme bakıyor, şarabı görüyorum… Yok’a bakıyorum, açıkça var’ı görüyorum.