English    Türkçe    فارسی   

3
4712-4721

  • این بگفت و گریه در شد آن نحیف ** که برو بگریست هم دون هم شریف
  • O zayıf âşık, bunları söyleyip ağlamaya başladı… Haline aşağılık kişilerde ağladılar, yüce kişiler de!
  • از دلش چندان بر آمد های هوی ** حلقه کرد اهل بخارا گرد اوی
  • İçinden öyle bir hay haydır coştu ki Buhara halkı etrafına toplandı.
  • خیره گویان خیره گریان خیره‌خند ** مرد و زن خرد و کلان حیران شدند
  • Hayran hayran söylemekte, hayran hayran ağlamakta, hayran hayran gülmekteydi. Kadın, erkek, büyük, küçük, herkes ona şaştı kaldı!
  • شهر هم هم‌رنگ او شد اشک ریز ** مرد و زن درهم شده چون رستخیز 4715
  • Bütün şehir, onun rengine boyandı; herkes, onunla beraber ağlamaya başladı. Kadın, erkek birbirine karıştı, kıyametten bir alâmet oldu!
  • آسمان می‌گفت آن دم با زمین ** گر قیامت را ندیدستی ببین
  • O anda gökyüzü yere, kıyameti görmedinse gör diyordu!
  • عقل حیران که چه عشق است و چه حال ** تا فراق او عجب‌تر یا وصال
  • Akıl, bu ne aşktır, bu ne haldir… Onun ayrılığına mı şaşmalı, kavuşmasına mı? Hangisi daha ziyade şaşılacak şey diye hayran olmuştu.
  • چرخ بر خوانده قیامت‌نامه را ** تا مجره بر دریده جامه را
  • Gök, o anda kıyametnameyi okumuş, saman uğrusuna kadar elbisesini yırtmıştı!
  • با دو عالم عشق را بیگانگی ** اندرو هفتاد و دو دیوانگی
  • Aşk, iki âleme de yabancıdır; aşkta yetmiş iki türlü divanelik var!
  • سخت پنهانست و پیدا حیرتش ** جان سلطانان جان در حسرتش 4720
  • Aşk, pek gizlidir ama şaşkınlığı meydanda… Padişahların canları bile ona hasret çekmektedir.
  • غیر هفتاد و دو ملت کیش او ** تخت شاهان تخته‌بندی پیش او
  • Aşk dini, aşk mezhebi, yetmiş iki şeriatta da dışarıdır. Padişahların tahtları, aşka karşı alelâde bir tahta parçasından ibarettir.