English    Türkçe    فارسی   

3
490-499

  • این تردد عقبه‌ی راه حقست ** ای خنک آن را که پایش مطلقست 490
  • Bu tereddüt, Allah yolunun tuzağı, sarp yeridir. Ne mutlu ayağı çözük kişiye.
  • بی‌تردد می‌رود در راه راست ** ره نمی‌دانی بجو گامش کجاست
  • O, doğru yolda tereddütsüz gider. Eğer yol bilmiyorsan öyle bir hür adamın adımı nerede? Onu ara!
  • گام آهو را بگیر و رو معاف ** تا رسی از گام آهو تا بناف
  • Ceylânın izini izle, her şeyden kurtulmuş bir halde yola düş de onun izini izleye, izleye nihayet miske erişesin.
  • زین روش بر اوج انور می‌روی ** ای برادر گر بر آذر می‌روی
  • Bu çeşit yürüyüşle zahiren ateşe bile girsen yine apaydın yücelere kadar varırsın.
  • نه ز دریا ترس نه از موج و کف ** چون شنیدی تو خطاب لا تخف
  • Mademki “Korkma” hitabını duydun, ne denizden korkun var ne dalgadan, ne köpükten!
  • لا تخف دان چونک خوفت داد حق ** نان فرستد چون فرستادت طبق 495
  • Allah, sana Hak korkusunu verdi mi bunu “Korkma” hitabı say. Sana tabak yolladı mı ekmek de yollayacak demektir.
  • خوف آن کس راست کو را خوف نیست ** غصه‌ی آن کس را کش اینجا طوف نیست
  • Korku, korkusu olmayan adamındır. Dert, burada dönüp dolaşmayan kimsenindir.
  • روان شدن خواجه به سوی ده
  • Şehirlinin köye gitmesi
  • خواجه در کار آمد و تجهیز ساخت ** مرغ عزمش سوی ده اشتاب تاخت
  • Şehirli, işe koyuldu, hazırlığını tamamladı, azim kuşu köye doğru koşmaya, uçmağa başladı.
  • اهل و فرزندان سفر را ساختند ** رخت را بر گاو عزم انداختند
  • Ehli, çoluğu, çocuğu da yol hazırlığını görüp eşyalarını azim öküzüne yüklediler.
  • شادمانان و شتابان سوی ده ** که بری خوردیم از ده مژده ده
  • Neşeli bir halde koşa koşa yola düştüler. “Köyden istifadeler edeceğiz, bize köyden müjde ver, müjde!” diye diye köye doğru yöneldiler.