-
نه ز دریا ترس نه از موج و کف ** چون شنیدی تو خطاب لا تخف
- Mademki “Korkma” hitabını duydun, ne denizden korkun var ne dalgadan, ne köpükten!
-
لا تخف دان چونک خوفت داد حق ** نان فرستد چون فرستادت طبق 495
- Allah, sana Hak korkusunu verdi mi bunu “Korkma” hitabı say. Sana tabak yolladı mı ekmek de yollayacak demektir.
-
خوف آن کس راست کو را خوف نیست ** غصهی آن کس را کش اینجا طوف نیست
- Korku, korkusu olmayan adamındır. Dert, burada dönüp dolaşmayan kimsenindir.
-
روان شدن خواجه به سوی ده
- Şehirlinin köye gitmesi
-
خواجه در کار آمد و تجهیز ساخت ** مرغ عزمش سوی ده اشتاب تاخت
- Şehirli, işe koyuldu, hazırlığını tamamladı, azim kuşu köye doğru koşmaya, uçmağa başladı.
-
اهل و فرزندان سفر را ساختند ** رخت را بر گاو عزم انداختند
- Ehli, çoluğu, çocuğu da yol hazırlığını görüp eşyalarını azim öküzüne yüklediler.
-
شادمانان و شتابان سوی ده ** که بری خوردیم از ده مژده ده
- Neşeli bir halde koşa koşa yola düştüler. “Köyden istifadeler edeceğiz, bize köyden müjde ver, müjde!” diye diye köye doğru yöneldiler.
-
مقصد ما را چراگاه خوشست ** یار ما آنجا کریم و دلکشست 500
- “Gittiğimiz yer güzel bir çayırlık, çimenlik. Orada da sevdiğimiz kerem sahibi bir dostumuz var.
-
با هزاران آرزومان خوانده است ** بهر ما غرس کرم بنشانده است
- Bizi binlerce istekle çağırdı. Bizim için ihsan ağacını dikti.
-
ما ذخیرهی ده زمستان دراز ** از بر او سوی شهر آریم باز
- Uzun kışın azığını köyden tedarik edip şehre getiririz gayri.
-
بلک باغ ایثار راه ما کند ** در میان جان خودمان جا کند
- Hatta dostumuz, bağını bile bize bağışlar. Bize canında yer verir.