English    Türkçe    فارسی   

3
558-567

  • زر ز روی قلب در کان می‌رود ** سوی آن کان رو تو هم کان می‌رود
  • Kalpın üstündeki altın, madenine gider. Sen de onun gittiği madene git.
  • نور از دیوار تا خور می‌رود ** تو بدان خور رو که در خور می‌رود
  • Duvardaki ışık güneşe varır. Sen de sana lâyık olan o güneşe git.
  • زین سپس پستان تو آب از آسمان ** چون ندیدی تو وفا در ناودان 560
  • Ondan sonrada mademki oluktan vefa görmedin, suyu yağmurdan iste.
  • معدن دنبه نباشد دام گرگ ** کی شناسد معدن آن گرگ سترگ
  • Kurdun tuzağı, kuyruk madeni değildir. O koca kurt, kuyruk madenini nereden tanıyıp bilecek?
  • زر گمان بردند بسته در گره ** می‌شتابیدند مغروران به ده
  • O aldanmış kişilerde altını çıkınlamış sandılar da köye doğru koştular.
  • همچنین خندان و رقصان می‌شدند ** سوی آن دولاب چرخی می‌زدند
  • Gülerek oynayarak o dolaba doğru çark ura ura yürüdüler.
  • چون همی‌دیدند مرغی می‌پرید ** جانب ده صبر جامه می‌درید
  • Köye doğru uçan bir kuş görseler sabırsızlıktan elbiselerini yırtıyorlar,
  • هر که می‌آمد ز ده از سوی او ** بوسه می‌دادند خوش بر روی او 565
  • Köyden bir adam geliyor görseler yüzünü, gözünü öpüyorlar,
  • گر تو روی یار ما را دیده‌ای ** پس تو جان را جان و ما را دیده‌ای
  • “Sen bizim dostumuzun yüzünü gördün. Sen, bizim canımızın canısın, bizim gözümüzsün sen” diyorlardı.
  • نواختن مجنون آن سگ را کی مقیم کوی لیلی بود
  • Mecnun’un, Leylâ’nın civarında oturan bir köpeğe iltifatı
  • همچو مجنون کو سگی را می‌نواخت ** بوسه‌اش می‌داد و پیشش می‌گداخت
  • Tıpkı Mecnun gibi. O da bir köpeği okşamakta, öpmekte, önünde yanıp erimekteydi.