-
زر ز روی قلب در کان میرود ** سوی آن کان رو تو هم کان میرود
- Kalpın üstündeki altın, madenine gider. Sen de onun gittiği madene git.
-
نور از دیوار تا خور میرود ** تو بدان خور رو که در خور میرود
- Duvardaki ışık güneşe varır. Sen de sana lâyık olan o güneşe git.
-
زین سپس پستان تو آب از آسمان ** چون ندیدی تو وفا در ناودان 560
- Ondan sonrada mademki oluktan vefa görmedin, suyu yağmurdan iste.
-
معدن دنبه نباشد دام گرگ ** کی شناسد معدن آن گرگ سترگ
- Kurdun tuzağı, kuyruk madeni değildir. O koca kurt, kuyruk madenini nereden tanıyıp bilecek?
-
زر گمان بردند بسته در گره ** میشتابیدند مغروران به ده
- O aldanmış kişilerde altını çıkınlamış sandılar da köye doğru koştular.
-
همچنین خندان و رقصان میشدند ** سوی آن دولاب چرخی میزدند
- Gülerek oynayarak o dolaba doğru çark ura ura yürüdüler.
-
چون همیدیدند مرغی میپرید ** جانب ده صبر جامه میدرید
- Köye doğru uçan bir kuş görseler sabırsızlıktan elbiselerini yırtıyorlar,
-
هر که میآمد ز ده از سوی او ** بوسه میدادند خوش بر روی او 565
- Köyden bir adam geliyor görseler yüzünü, gözünü öpüyorlar,
-
گر تو روی یار ما را دیدهای ** پس تو جان را جان و ما را دیدهای
- “Sen bizim dostumuzun yüzünü gördün. Sen, bizim canımızın canısın, bizim gözümüzsün sen” diyorlardı.
-
نواختن مجنون آن سگ را کی مقیم کوی لیلی بود
- Mecnun’un, Leylâ’nın civarında oturan bir köpeğe iltifatı
-
همچو مجنون کو سگی را مینواخت ** بوسهاش میداد و پیشش میگداخت
- Tıpkı Mecnun gibi. O da bir köpeği okşamakta, öpmekte, önünde yanıp erimekteydi.