English    Türkçe    فارسی   

3
584-593

  • مرغکان در طمع دانه شادمان ** سوی آن تزویر پران و دوان
  • Kuşcağızlar taneye tamah ederek sevinip o hileye doğru uçar, koşarlar.
  • گر ز شادی خواجه آگاهت کنم ** ترسم ای ره‌رو که بیگاهت کنم 585
  • Şehirlinin sevinçlerini de anlatsam korkarım ki yolcu, seni yolundan alıkorum.
  • مختصر کردم چو آمد ده پدید ** خود نبود آن ده ره دیگر گزید
  • Onun için kısaca geçiyorum. Yolda bir köy göründü. Fakat o köylünün köyü değildi, başka bir yola saptı.
  • قرب ماهی ده بده می‌تاختند ** زانک راه ده نکو نشناختند
  • Bir aya yakın bir müddet köyden köye dolaştılar. Çünkü köyün yolunu iyi bilmiyorlardı.
  • هر که در ره بی قلاوزی رود ** هر دو روزه راه صدساله شود
  • Kılavuzsuz yola gidene iki günlük yol, yüz yıllık yol olur.
  • هر که تازد سوی کعبه بی دلیل ** همچو این سرگشتگان گردد ذلیل
  • Kâbe’ye delilsiz giden bu başı dönmüş zavallılar gibi zillete düşer.
  • هر که گیرد پیشه‌ای بی‌اوستا ** ریش‌خندی شد بشهر و روستا 590
  • Ustaya müracaat etmeksizin bir sanat tutan kişi şehre de alay mevzuu olur, köye de!
  • جز که نادر باشد اندر خافقین ** آدمی سر بر زند بی والدین
  • Doğuda da, batıda da anasız, babasız bir insan doğması pek nadirdir.
  • مال او یابد که کسبی می‌کند ** نادری باشد که بر گنجی زند
  • Bir işe girişen, çalışan kişi mal kazanır. Ama nadir olarak bir adam, bir hazine de bulabilir.
  • مصطفایی کو که جسمش جان بود ** تا که رحمن علم‌القرآن بود
  • Fakat nerede bir Mustafa ki cismi can olsun da “Er rahman, Allemel Kur’an- Rahman, ona Kur’an’ı öğretti” sırrına ersin.