-
که مرا از خویش هم آگاه نیست ** در دلم گنجای جز الله نیست
- Benim kendimden bile haberim yok, gönlüme Allah’tan başka hiçbir şey sığmıyor ki.
-
آنچ دی خوردم از آنم یاد نیست ** این دل از غیر تحیر شاد نیست
- Dün yediğim bile aklımda değil. Bu gönül, hayretten başka bir şeyden neşelenmiyor diye kendini müstağrak gösteriyorsun ama
-
عاقل و مجنون حقم یاد آر ** در چنین بیخویشیم معذور دار 670
- Asıl akıllı, fakat Allah mecnunu benim, bunu hatırında tut da şu kendimde olmayışımı mazur gör.
-
آنک مرداری خورد یعنی نبید ** شرع او را سوی معذوران کشید
- Bir insan, şer’an murdar olan hurma şarabı içse kendinde değilse şeriat, onu mazur tutar.
-
مست و بنگی را طلاق و بیع نیست ** همچو طفلست او معاف و معتقیست
- Sarhoş ve esrarkeşin karı boşaması ve bir şey satması, makbul ve muteber değildir. O, çocuğa benzer, yaptığı affedilir, hürdür, serbesttir.
-
مستیی کید ز بوی شاه فرد ** صد خم می در سر و مغز آن نکرد
- Asıl tek padişah olan Allah’tan gelen sarhoşluksa insana yüz küpün şarabından ziyade tesir eder, yüz küpün şarabından ziyade adamın aklını alır.
-
پس برو تکلیف چون باشد روا ** اسب ساقط گشت و شد بی دست و پا
- Haydi yürü artık böyle adama nasıl teklif olabilir ki? At düştü, elsiz, ayaksız bir hâle geldi.
-
بار کی نهد در جهان خرکره را ** درس کی دهد پارسی بومره را 675
- Âlemde eşek sıpasına kim yük yükler? Ebumerre’ye kim Farsça okutabilir?
-
بار بر گیرند چون آمد عرج ** گفت حق لیس علی الاعمی حرج
- At topallamaya başladı mı, üstündeki yükü alırlar. Çünkü Allah “ Köre teklif yok” dedi.
-
سوی خود اعمی شدم از حق بصیر ** پس معافم از قلیل و از کثیر
- Ben de kendime karşı kör, fakat Allah’ı görür oldum. Şu halde azdan da affedilmişim, çoktan da!