-
میفتی این سو و آن سو مستوار ** ای تو این سو نیستت زان سو گذار
- Sarhoş gibi şu yana, bu yana düşüp durmadasın ama sana bu tarafa yol yok, o tarafa yürü.
-
گر بدان سو راه یابی بعد از آن ** گه بدین سو گه بدان سو سر فشان 715
- O yana yol bulursan ondan sonra bazen bu tarafa salın, bazen o tarafta.
-
جمله این سویی از آن سو کپ مزن ** چون نداری مرگ هرزه جان مکن
- Tamamıyla bu tarafa mensupken o tarafta dem varma. Madem ölümün gelmemiş, yalan yere can çekişme.
-
آن خضرجان کز اجل نهراسد او ** شاید ار مخلوق را نشناسد او
- Fakat ebedî hayata erişen ve ecelden korkmayan Hızır canlı kişi, mahlûku tanımasa da caiz.
-
کام از ذوق توهم خوش کنی ** در دمی در خیک خود پرش کنی
- Damağını vehmin zevkiyle çeşnilendirir, varlık tulumuna üfürür, kendini havayla şişirip gururlanırsın ama,
-
پس به یک سوزن تهی گردی ز باد ** این چنین فربه تن عاقل مباد
- Bir iğneyle o yel kaçıp gider. Dilerim akıllı adam, bu çeşit semirmesin!
-
کوزهها سازی ز برف اندر شتا ** کی کند چون آب بیند آن وفا 720
- Kışın kardan testiler yapıyorsun, iyi ama hiç onlar suya dayanır mı?
-
افتادن شغال در خم رنگ و رنگین شدن و دعوی طاوسی کردن میان شغالان
- Çakalın boyacı küpüne düşüp boyanması ve çakallar arasında tavusluk dâvasına kalkışması
-
آن شغالی رفت اندر خم رنگ ** اندر آن خم کرد یک ساعت درنگ
- Bir çakal boyacı küpüne düştü, orada bir müddet kaldı.
-
پس بر آمد پوستش رنگین شده ** که منم طاووس علیین شده
- Sonra postu boyanmış olarak çıkıp “Ben illiyyin tavusuyum, demeye başladı.
-
پشم رنگین رونق خوش یافته ** آفتاب آن رنگها بر تافته
- Postu boyanmış, pek güzel parlamış, güneş de o renklere vurmuştu.