-
آن شغالی رفت اندر خم رنگ ** اندر آن خم کرد یک ساعت درنگ
- Bir çakal boyacı küpüne düştü, orada bir müddet kaldı.
-
پس بر آمد پوستش رنگین شده ** که منم طاووس علیین شده
- Sonra postu boyanmış olarak çıkıp “Ben illiyyin tavusuyum, demeye başladı.
-
پشم رنگین رونق خوش یافته ** آفتاب آن رنگها بر تافته
- Postu boyanmış, pek güzel parlamış, güneş de o renklere vurmuştu.
-
دید خود را سبز و سرخ و فور و زرد ** خویشتن را بر شغالان عرضه کرد
- Çakal, kendini yeşil, kızıl, pembe ve sarı renklerde görüp o çeşitli renklerle öbür çakallara göründü.
-
جمله گفتند ای شغالک حال چیست ** که ترا در سر نشاطی ملتویست 725
- Hepsi de “A çakalcık, bu ne hâl? Fazlasıyla neşelere dalmışsın, pek memnunsun.
-
از نشاط از ما کرانه کردهای ** این تکبر از کجا آوردهای
- Neşeden âdeta bizden nefret ediyorsun! Bu ululuğu nereden elde ettin?” dediler.
-
یک شغالی پیش او شد کای فلان ** شید کردی یا شدی از خوشدلان
- Fakat çakallardan biri “Sen ya hile yapıyorsun yahut da hakikaten bir neşeye sahip oldun, neşeliler arasına katıldın.
-
شید کردی تا به منبر بر جهی ** تا ز لاف این خلق را حسرت دهی
- Mimbere çıkmaya, lâfla ulu görünüp bu halkı, kendine meftûn etmeye kalkıştın.
-
بس بکوشیدی ندیدی گرمیی ** پس ز شید آوردهای بیشرمیی
- Bir hayli çalıştım, fakat bir aşk, bir hararet görmeyince hileye sapıp utanmazlığı ele aldım” dedi.
-
گرمی آن اولیا و انبیاست ** باز بیشرمی پناه هر دغاست 730
- Doğruluk ve yanıp yakılma, velilere âdettir. Utanmazlık da her aşağılık kişinin sığındığı bir sanat.