-
خندق و میدان بپیش او یکیست ** چاه و خندق پیش او خوش مسلکیست
- Sarhoşun önünde hendek de birdir, meydan da. Ona kuyu da doğru yol kesilmiştir, hendek de!
-
آن بز کوهی بر آن کوه بلند ** بر دود از بهر خوردی بیگزند
- Dağ keçisi, yüce dağ başlarında yiyecek arar, hiçbir zarara uğramadan koşar durur!
-
تا علف چیند ببیند ناگهان ** بازیی دیگر ز حکم آسمان
- Yiyecek bulmak, yayılmak üzereyken ansızın feleğin sınaması gelir çatar.
-
بر کهی دیگر بر اندازد نظر ** ماده بز بیند بر آن کوه دگر 810
- Öbür dağa bakar, orada bir dişi dağ keçisi görür.
-
چشم او تاریک گردد در زمان ** بر جهد سرمست زین که تا بدان
- Derhal gözleri kararır. Bu dağdan ta o dağa sıçramak ister.
-
آنچنان نزدیک بنماید ورا ** که دویدن گرد بالوعهی سرا
- Dişi keçinin bulunduğu dağ, ona o kadar yakın görünür ki oraya sıçramak, ev kapısının etrafında koşup dolanmak kadar kolay gelir.
-
آن هزاران گز دو گز بنمایدش ** تا ز مستی میل جستن آیدش
- Binlerce arşın yol ona iki arşınlık bir mesafe görünür, o sarhoşlukla sıçramak ister.
-
چونک بجهد در فتد اندر میان ** در میان هر دو کوه بی امان
- Sıçrayınca da iki amansız dağın arasında ki çukura düşüverir.
-
او ز صیادان به که بگریخته ** خود پناهش خون او را ریخته 815
- O avcılardan dağa kaçmıştı, kaçıp sığındığı yer, kanını döker.
-
شسته صیادان میان آن دو کوه ** انتظار این قضای با شکوه
- Avcılarsa o iki dağ arasındaki yarda oturmuş, bu azametli kaza ve kaderin zuhurunu beklemekteler…