English    Türkçe    فارسی   

3
813-822

  • آن هزاران گز دو گز بنمایدش ** تا ز مستی میل جستن آیدش
  • Binlerce arşın yol ona iki arşınlık bir mesafe görünür, o sarhoşlukla sıçramak ister.
  • چونک بجهد در فتد اندر میان ** در میان هر دو کوه بی امان
  • Sıçrayınca da iki amansız dağın arasında ki çukura düşüverir.
  • او ز صیادان به که بگریخته ** خود پناهش خون او را ریخته 815
  • O avcılardan dağa kaçmıştı, kaçıp sığındığı yer, kanını döker.
  • شسته صیادان میان آن دو کوه ** انتظار این قضای با شکوه
  • Avcılarsa o iki dağ arasındaki yarda oturmuş, bu azametli kaza ve kaderin zuhurunu beklemekteler…
  • باشد اغلب صید این بز همچنین ** ورنه چالاکست و چست و خصم‌بین
  • Dağ keçisi, ekseriyetle böyle avlanır. Yoksa bu hayvan, pek yürük, pek çeviktir, düşmanını sezer, anlar.
  • رستم ارچه با سر و سبلت بود ** دام پاگیرش یقین شهوت بود
  • Rüstem’in kellesi, kulağı yerindedir, sakallı, bıyıklı bir adamdır. Ama ayağını tutup onu kafese sokan tuzak, şehvettir.
  • همچو من از مستی شهوت ببر ** مستی شهوت ببین اندر شتر
  • Benim gibi şehvet sarhoşluğundan kesil, bu sarhoşluğu, devede seyret!
  • باز این مستی شهوت در جهان ** پیش مستی ملک دان مستهان 820
  • Sonra da âlemdeki bu şehvet sarhoşluğu, bil ki meleklerin sarhoşluğuna karşı pek hordur, pek bayağıdır.
  • مستی آن مستی این بشکند ** او به شهوت التفاتی کی کند
  • O sarhoşluk, bu sarhoşluğu kırar, mahveder. Melek, nasıl olur da şehvete iltifat eder ki?
  • آب شیرین تا نخوردی آب شور ** خوش بود خوش چون درون دیده نور
  • Tatlı suyu tatmadıkça acı su, insana gözünün nuru gibi hoş gelir.