-
ای اسیران سوی میدانگه روید ** کز شهانشه دیدن و جودست امید 855
- (Tellâllar bağırdılar:) “Esirler, meydana doğru koşun. Umulur ki padişahlar padişahı, size yüzünü gösterecek. İhsanlarda bulunacak!”
-
چون شنیدند مژده اسرائیلیان ** تشنگان بودند و بس مشتاق آن
- İsrailoğulları bu müjdeyi duyunca padişahın didarına susuz ve müştak olduklarından,
-
حیله را خوردند و آن سو تاختند ** خویشتن را بهر جلوه ساختند
- Hileye inandılar. Süslenip püslenip o tarafa doğru koştular.
-
حکایت
- Hikâye
-
همچنان کاینجا مغول حیلهدان ** گفت میجویم کسی از مصریان
- Hani şunun gibi: Burada da hilekâr Moğollar, “Mısırlılardan birini arıyoruz.
-
مصریان را جمع آرید این طرف ** تا در آید آنک میباید بکف
- Mısırlıları bu tarafa toplayın da aradığımızı ele geçirelim” derler.
-
هر که میآمد بگفتا نیست این ** هین در آ خواجه در آن گوشه نشین 860
- Kim gelirse “ hayır bu değil. Sen geç oracıkta otur” derler de,
-
تا بدین شیوه همه جمع آمدند ** گردن ایشان بدین حیلت زدند
- Bu suretle herkes derlenip toparlandı mı bu hileyle hepsinin boynunu vururlar.
-
شومی آنک سوی بانگ نماز ** داعی الله را نبردندی نیاز
- Onlar, ezan sesi duyunca Allah davetçisine uymazlardı ya… Onun şomluğu yüzünden.
-
دعوت مکارشان اندر کشید ** الحذر از مکر شیطان ای رشید
- Hilekâr Moğolların daveti, onları ölüme kadar çekti, sürdü. Akıllı kişi, sakın Şeytan’ın hilesinden!
-
بانگ درویشان و محتاجان بنوش ** تا نگیرد بانگ محتالیت گوش
- Yoksulların, muhtaçların seslerini içesiye duy da hilebaz kişinin sesi, kulağını tutup çekmesin!