-
زهره نه عمران مسکین را که تا ** باز گوید اختلاط جفت را
- Zavallı İmran’ın kudreti yoktu ki karısıyla buluştuğunu söylesin.
-
که زن عمران به عمران در خزید ** تا که شد استارهی موسی پدید 900
- Karısı gebe kalınca gökte Musa’nın yıldızının belirdiğini anlatsın.
-
هر پیمبر که در آید در رحم ** نجم او بر چرخ گردد منتجم
- Her peygamber, ana rahmine düşünce yıldızı da gökte zuhur eder, parlamaya başlar.
-
پیدا شدن استارهی موسی علیه السلام بر آسمان و غریو منجمان در میدان
- Gökte Musa aleyhisselâm’ın yıldızının belirmesi ve meydanda müneccimlerin feryadı
-
بر فلک پیدا شد آن استارهاش ** کوری فرعون و مکر و چارهاش
- Kör Firavunun hilelerine, tedbirlerine rağmen gökyüzünde Musa’nın yıldızı belirdi.
-
روز شد گفتش که ای عمران برو ** واقف آن غلغل و آن بانگ شو
- Sabah olunca İmran’a “Git de o gürültünün, o patırtının ne olduğunu anla” dedi.
-
راند عمران جانب میدان و گفت ** این چه غلغل بود شاهنشه نخفت
- İmran, meydana koşup “Bu ne gürültüydü? Padişahlar padişahı uyuyamadı” deyince,
-
هر منجم سر برهنه جامهپاک ** همچو اصحاب عزا بوسیده خاک 905
- Her müneccim, yaslılar gibi başı açık, yeni yakası yırtık bir halde toprağı öptü.
-
همچو اصحاب عزا آوازشان ** بد گرفته از فغان و سازشان
- Yaslılar gibi sesleri ses veriyor, feryatları ortalığı dolduruyordu.
-
ریش و مو بر کنده رو بدریدگان ** خاک بر سر کرده خونپر دیدگان
- Saçlarını, sakallarını yolup, yüzlerine vuruyorlar, gözleri kanlı yaşlarla doluyordu.
-
گفت خیرست این چه آشوبست و حال ** بد نشانی میدهد منحوس سال
- İmran “Hayrola. Bu ne feryat, bu ne hâl? Bu yomsuz yıl, kötü alâmetler mi gösteriyor yoksa?” dedi.