-
گفت عبدالمطلب کین دم کجاست ** ای علیم السر نشان ده راه راست
- Abdülmuttalip “şimdi nerede ey gizlileri bilen, bana ona varacak doğru yolu göster” dedi.
-
نشان خواستن عبدالمطلب از موضع محمد علیهالسلام کی کجاش یابم و جواب آمدن از اندرون کعبه و نشان یافتن
- Abdülmuttalib’in, Muhammed aleyhisselâm nerede onu bildir de bulayım diye niyaz etmesi, Kâbe içinden ses gelip yerinin bildirilmesi
-
از درون کعبه آوازش رسید ** گفت ای جوینده آن طفل رشید
- Kâbe içinden Abdülmuttalib’e ses geldi: “Ey o aklı başında olan çocuğu arayan,
-
در فلان وادیست زیر آن درخت ** پس روان شد زود پیر نیکبخت
- Filan vadide, falan ağacın altında!” O iyi bahtlı, bu sesi duyunca hemen yürüdü.
-
در رکاب او امیران قریش ** زانک جدش بود ز اعیان قریش 1035
- Ardınca da Kureyş emirleri gidiyorlardı. Çünkü Peygamber’in atası Kureyş ulularındandı.
-
تا به پشت آدم اسلافش همه ** مهتران بزم و رزم و ملحمه
- Âdem Peygamber’e kadar bütün geçmişleri, mecliste de en ulu kişilerdi, savaşta da!
-
این نسب خود پوست او را بوده است ** کز شهنشاهان مه پالوده است
- Bu soy, zahiri soyuydu... Ulu padişahlar padişahından süzülmeydi.
-
مغز او خود از نسب دورست و پاک ** نیست جنسش از سمک کس تا سماک
- İçiyse zaten soydan, soptan uzaktı, paktı... Balıktan “simak” denilen yıldıza kadar onunla cins ve eşit olacak kimse yoktu!
-
نور حق را کس نجوید زاد و بود ** خلعت حق را چه حاجت تار و پود
- Hak nurunun kimden doğduğunu, nasıl vücut bulduğunu kimse aramaz. Allah halkının nescini arayıp sormaya ne lüzum var?
-
کمترین خلعت که بدهد در ثواب ** بر فزاید بر طراز آفتاب 1040
- Allah’ın sevap karşılığı olarak verdiği en bayağı hil’at bile güneş ziyasından daha parlak, daha üstündür!
-
بقیهی قصهی دعوت رحمت بلقیس را
- Belkıs’ı rahmete çağırma hikâyesinin arta kalanı
-
خیز بلقیسا بیا و ملک بین ** بر لب دریای یزدان در بچین
- Kalk ey Belkıs, gel de devleti, saltanatı gör... Allah denizi kıyısında inciler topla!