English    Türkçe    فارسی   

4
1289-1298

  • تو چه دارویی چیی نامت چیست ** تو زیان کی و نفعت بر کیست
  • Ne biçim ilâçsın, nesin, sana ne derler... Kime ziyansın, faydan kime? diye sorardı.
  • پس بگفتی هر گیاهی فعل و نام ** که من آن را جانم و این را حمام 1290
  • Her ot, adını, tesirini söyler; “Şuna can’ım, öbürüne zehir...
  • من مرین را زهرم و او را شکر ** نام من اینست بر لوح از قدر
  • Buna zehirim, ona şeker... Adım, kader levhinde şudur diye dile gelirdi.
  • پس طبیبان از سلیمان زان گیا ** عالم و دانا شدندی مقتدی
  • Doktorlar Süleyman’dan o otu öğrenirler, bilgi sahibi olurlar, ona uyarlardı.
  • تا کتبهای طبیبی ساختند ** جسم را از رنج می‌پرداختند
  • Bu suretle doktorluk kitapları düzdüler... Bedenleri hastalıklardan kurtardılar.
  • این نجوم و طب وحی انبیاست ** عقل و حس را سوی بی‌سو ره کجاست
  • Bu nücum ve tıp bilgileri, Peygamberlerin vahiyleridir... Yoksa akıl ve duygunun o tarafa nereden yolu olacak?
  • عقل جزوی عقل استخراج نیست ** جز پذیرای فن و محتاج نیست 1295
  • Cüz’i akıl, bir şeyden hüküm çıkaracak akıl değildir. O, ancak fen sahibinden fenni kabul eder, öğrenmeye muhtaçtır.
  • قابل تعلیم و فهمست این خرد ** لیک صاحب وحی تعلیمش دهد
  • Bu akıl, öğrenmeye ve anlamaya kabiliyetlidir. Ama vahiy sahibi ona öğretir.
  • جمله حرفتها یقین از وحی بود ** اول او لیک عقل آن را فزود
  • Bütün sanatlar, şüphe yok ki önce vahiyden meydana gelir, fakat sonra akıl, onların üstüne bazı şeyler katar!
  • هیچ حرفت را ببین کین عقل ما ** تاند او آموختن بی‌اوستا
  • Dikkat et de bak! Bizim bu aklımız, hiçbir sanatı, usta olmadıkça öğrenebiliyor mu?