-
که کجا غایب کنم این کشته را ** این به خون و خاک در آغشته را
- Ben bu ölüyü, bu kana, toprağa karışmış ölüyü ne yapayım, nasıl yok edeyim der miydi?
-
دید زاغی زاغ مرده در دهان ** بر گرفته تیز میآمد چنان
- Bir de gördü ki bir karga, ölü bir kargayı ağzına almış, hemen geldi...
-
از هوا زیر آمد و شد او به فن ** از پی تعلیم او را گورکن 1305
- Havadan indi Kaabil’e öğretmek için mezar kazıcılığına başladı.
-
پس به چنگال از زمین انگیخت گرد ** زود زاغ مرده را در گور کرد
- Tırnaklarıyla yerden bir toz kopardı, yeri kazıp hemen hemen ölü kargayı o mezara koydu;
-
دفن کردش پس بپوشیدش به خاک ** زاغ از الهام حق بد علمناک
- Gömüp üstünü toprakla örttü... bu suretle karga, Allah ilhamı ile bilgi sahibi oldu.
-
گفت قابیل آه شه بر عقل من ** که بود زاغی ز من افزون به فن
- Kaabil, bunu görünce yuh olsun benim aklıma dedi... Bir karga bile bilgide benden üstün!
-
عقل کل را گفت مازاغ البصر ** عقل جزوی میکند هر سو نظر
- Allah, Aklıküll’e “Mazagalbasar” dedi... Fakat cüz’i akıl her yana baka durur.
-
عقل مازاغ است نور خاصگان ** عقل زاغ استاد گور مردگان 1310
- Has kişilerin nuru, Mazagalbasar aklıdır... Karga aklıysa ölülere mezar kazma üstadı!
-
جان که او دنبالهی زاغان پرد ** زاغ او را سوی گورستان برد
- Karga, ardınca uçan canı nihayet mezarlığa götürür!
-
هین مدو اندر پی نفس چو زاغ ** کو به گورستان برد نه سوی باغ
- Kendine gel de kargaya benzeyen nefsin ardından koşma... Çünkü o, seni mezarlığa götürür, bağa, bahçeye değil!