-
پس سلیمان آن زمان دانست زود ** که اجل آمد سفر خواهد نمود
- Süleyman, derhal ecelinin geldiğini, göçme vaktinin göründüğünü anladı.
-
گفت تا من هستم این مسجد یقین ** در خلل ناید ز آفات زمین 1380
- Dedi ki: ben hayatta oldukça şüphe yok ki bu mescit, yeryüzündeki afetlerden bozulup yıkılmaz.
-
تا که من باشم وجود من بود ** مسجداقصی مخلخل کی شود
- Ben yaşadıkça nasıl olurda Mescid-i Aksâ perişan olur, yıkılır gider?
-
پس که هدم مسجد ما بیگمان ** نبود الا بعد مرگ ما بدان
- Şu halde şüphe yok, mescidimiz, ölümümüzden sonra yıkılacak!
-
مسجدست آن دل که جسمش ساجدست ** یار بد خروب هر جا مسجدست
- Bedenin secdegâhı olan mescit, gönüldür... Kötü dost da her yerde mescitte biten keçiboynuzudur!
-
یار بد چون رست در تو مهر او ** هین ازو بگریز و کم کن گفت وگو
- Sende kötü dostun sevgisi peydahlandı mı kendine gel... Ondan kaç, onunla az konuş, görüş!
-
برکن از بیخش که گر سر بر زند ** مر ترا و مسجدت را بر کند 1385
- Onu kökünden sök, çıkar... Çünkü biter, boy verirse seni de kökünden söker, mahveder, mescidini de!
-
عاشقا خروب تو آمد کژی ** همچو طفلان سوی کژ چون میغژی
- Ey âşık, eğrilik, sana keçiboynuzu gibidir... Çocuklar gibi niye eğriliğe doğru gider, sürtünürsün?
-
خویش مجرم دان و مجرم گو مترس ** تا ندزدد از تو آن استاد درس
- Kendini suçlu bil suçlu gör... Korkma da o ders üstadı, senden dersi çalmasın.
-
چون بگویی جاهلم تعلیم ده ** این چنین انصاف از ناموس به
- Cahilim, bana öğret demen, bu çeşit insaf sahibi olman, namus ve şeref gözetmenden iyidir!