-
از خدا لابهکنان آن جندیان ** که بده باد ظفر ای کامران 150
- Askerler de yalvarıp yakarırlar, Allah’tan, “Ey muradımızı veren Rabbim, sen bize bir zafer rüzgârı ver” diye dua ederler.
-
رقعهی تعویذ میخواهند نیز ** در شکنجهی طلق زن از هر عزیز
- Doğum gecikince, gebenin yakınları, her azizden muska isterler.
-
پس همه دانستهاند آن را یقین ** که فرستد باد ربالعالمین
- Hepsi de adamakıllı bilir ki rüzgârı, Âlemlerin Rabbi Allah göndermekte.
-
پس یقین در عقل هر داننده هست ** اینک با جنبنده جنباننده هست
- Zaten her bilen kişi, aklen bilir ki hareket edenin bir hareket ettiricisi vardır.
-
گر تو او را مینبینی در نظر ** فهم کن آن را به اظهار اثر
- Sen onu gözünle görmüyorsan eserleri görünüyor ya... Onlara bak da anla!
-
تن به جان جنبد نمیبینی تو جان ** لیک از جنبیدن تن جان بدان 155
- Beden de canla hareket eder: fakat canı görmezsin. Görmezsin ama tenin hareketine bak da canı anla!
-
گفت او گر ابلهم من در ادب ** زیرکم اندر وفا و در طلب
- Âşık, “Edebe riayet bakımından aptal bile olsam vefada, istekte akıllıyım, anlayışlıyım” dedi.
-
گفت ادب این بود خود که دیده شد ** آن دگر را خود همیدانی تو لد
- Sevgili dedi ki: “Eğer şu görünen hareket, edebe riayetse artık ötesini sen daha iyi bilirsin!
-
قصهی آن صوفی کی زن خود را بیگانهای بگرفت
- Karısını bir yabancıyla yakalayan sofi
-
صوفیی آمد به سوی خانه روز ** خانه یک در بود و زن با کفشدوز
- Sofinin biri, bir gün eve geldi... Evin bir kapısı vardı, karısı da bir kunduracıyla içerdeydi.
-
جفت گشته با رهی خویش زن ** اندر آن یک حجره از وسواس تن
- Kadın, nefsinin hilelerine uymuş, kunduracıya kul köle kesilmiş, odada adamla buluşmuştu.