English    Türkçe    فارسی   

4
1654-1663

  • نفس بی‌عهدست زان رو کشتنیست ** او دنی و قبله‌گاه او دنیست
  • Nefis, ahdinde durmaz; o yüzden gebertilecek bir şeydir ya! Kendisi de alçaktır, kıblegâhı da alçaktır.
  • نفسها را لایقست این انجمن ** مرده را درخور بود گور و کفن 1655
  • Nefislere de bu alçaklar topluluğu lâyıktır... Ölüye mezarın, kefenin layık olduğu gibi!
  • نفس اگر چه زیرکست و خرده‌دان ** قبله‌اش دنیاست او را مرده دان
  • Zekidir, ince şeyleri bilir... Bilir ama değil mi ki kıblesi dünyadır, onu ölü bil sen!
  • آب وحی حق بدین مرده رسید ** شد ز خاک مرده‌ای زنده پدید
  • Allah’ın vahiy suyu bu ölüye ispat etti de ölü topraktan bir diri zuhur etti.
  • تا نیاید وحش تو غره مباش ** تو بدان گلگونه‌ی طال بقاش
  • Fakat sen vahiy gelmedikçe sakın o yüzüne sürdüğün ömrü uzun olasıca kırmızılığa güvenip aldanma, gururlanma ha!
  • بانگ و صیتی جو که آن خامل نشد ** تاب خورشیدی که آن آفل نشد
  • Nazardan düşücü olmayan bir ses, bir şöhret... Batmayan bir güneşe mensup parlaklık ara!
  • آن هنرهای دقیق و قال و قیل ** قوم فرعون‌اند اجل چون آب نیل 1660
  • O ince hünerler, o dedikodular, Firavun’un kavmine benzer, ecel Nil nehrine!
  • رونق و طاق و طرنب و سحرشان ** گرچه خلقان را کشد گردن کشان
  • Onları parlaklığı kemerleri, sayvanları ve büyüleri, halkı boyunlarından zorla çeker ama
  • سحرهای ساحران دان جمله را ** مرگ چوبی دان که آن گشت اژدها
  • Hepsini de büyücülerin büyüsü bil... Ölümse ejderha haline gelen o sopadır.
  • جادویها را همه یک لقمه کرد ** یک جهان پر شب بد آن را صبح خورد
  • Bütün büyüleri bir lokma yaptı da yuttu... Geceyle dolu olan bir âlemi sabahın yalayıp yutması gibi hani!