-
این زمین را ریع او خود بیحدست ** دانهای را کمترین خود هفصدست
- Bu yerin bile sayısız mahsul verme kabiliyeti vardır, en aşağı bir tohuma yedi yüz verir!
-
حمد گفتی کو نشان حامدون ** نه برونت هست اثر نه اندرون
- Hamd ediyorsun, hani hamd edenlerin nişanesi? Bu nişaneler ne içinde var, ne dışında!
-
حمد عارف مر خدا را راستست ** که گواه حمد او شد پا و دست
- Ârifin Allah’ya hamd etmesi doğrudur... Çünkü o hamdın şahidi eldir, ayaktır!
-
از چه تاریک جسمش بر کشید ** وز تک زندان دنیااش خرید 1765
- Hamd ediş, arifi karanlık cisim kuyusundan çekip çıkarır... Dünya zindanından kurtarır!
-
اطلس تقوی و نور متلف ** آیت حمدست او را بر کتف
- Sırtındaki takva atlasıyla ülfet nuru, hamd etmesinin nişanesidir.
-
وا رهیده از جهان عاریه ** ساکن گلزار و عین جاریه
- Bu eğreti âlemden kurtulmuş, gül bahçelerinde, akarsu kenarlarında yurt tutmuştur.
-
بر سریر سر عالیهمتش ** مجلس و جا و مقام و رتبتش
- Oturduğu yer, yurt, vasıl olduğu makam ve rütbe, yüce himmetinin sır sedirinin üstüdür!
-
مقعد صدقی که صدیقان درو ** جمله سر سبزند و شاد و تازهرو
- Orası öyle bir doğruluk makamıdır ki doğruların hepsi de orada lâtif, neşeli ve sevinçli yüzlerinden belli olarak yurt tutmuşlardır!
-
حمدشان چون حمد گلشن از بهار ** صد نشانی دارد و صد گیر و دار 1770
- Onların hamd etmeleri, gül bahçesinin bahara hamd etmesi gibidir... Yüzlerce nişanesi, yüzlerce alâmeti ve eseri vardır!
-
بر بهارش چشمه و نخل و گیاه ** وآن گلستان و نگارستان گواه
- Baharın geldiğine kaynak, fidan, çimen... O gül bahçesi, o elvan çiçekler şahittir.