-
روزی آن سلطان تقوی میگذشت ** با مریدان جانب صحرا و دشت
- Bir gün o takva sultanı, dervişleriyle sahradan geçerken,
-
بوی خوش آمد مر او را ناگهان ** در سواد ری ز سوی خارقان
- Ansızın ona Rey civarında Harkan tarafından bir kokudur geldi.
-
هم بدانجا نالهی مشتاق کرد ** بوی را از باد استنشاق کرد 1805
- Orada iştiyaklı bir feryat çekti, rüzgârdan koku aldı.
-
بوی خوش را عاشقانه میکشید ** جان او از باد باده میچشید
- Âşıkçasına bir kokladı; âdeta ruhu rüzgârdan bir şarap tatmaktaydı.
-
کوزهای کو از یخابه پر بود ** چون عرق بر ظاهرش پیدا شود
- Buzlu suyla dolu olan bir testinin dışında ter gibi sular peydahlanır.
-
آن ز سردی هوا آبی شدست ** از درون کوزه نم بیرون نجست
- O, havanın soğukluğundan meydana gelir... Yoksa testinin içinden dışarı su sızmaz!
-
باد بویآور مر او را آب گشت ** آب هم او را شراب ناب گشت
- Koku getiren rüzgâr, onu su haline getirmiştir... İşte onun gibi su da Bayezid’e halis şarap haline gelmişti!
-
چون درو آثار مستی شد پدید ** یک مرید او را از آن دم بر رسید 1810
- Bayezid’de sarhoşluk eseri görününce bir müridi ona gelip
-
پس بپرسیدش که این احوال خوش ** که برونست از حجاب پنج و شش
- Sordu: “Beş duyguyla altı cihetten dışarı olan şu hoş hal nedir?
-
گاه سرخ و گاه زرد و گه سپید ** میشود رویت چه حالست و نوید
- Yüzün gâh kızarmakta, gâh ağarmakta... Bu ne hal, bu ne müjde?