English    Türkçe    فارسی   

4
1822-1831

  • خود نه آن بویست این که اندر جهان ** صد هزاران پرده‌اش دارد نهان
  • Zaten bu koku, âlemde yüz binlerce perde altında gizlenebilecek bir koku değil ki!
  • پر شد از تیزی او صحرا و دشت ** دشت چه کز نه فلک هم در گذشت
  • O keskin kokuyla ovalar, çöller doldu... Hatta ova da nedir ki? O koku, dokuz feleği bile geçti!
  • این سر خم را به کهگل در مگیر ** کین برهنه نیست خود پوشش‌پذیر
  • Bu şarabın bulunduğu testinin başını balçıkla örtme... Zaten bu öyle bir açıkta şarap ki örtülmesine imkan yok!
  • لطف کن ای رازدان رازگو ** آنچ بازت صید کردش بازگو 1825
  • Ey sırlar bilen sır söyleyici, seni avlayanı lütfet, söyle!
  • گفت بوی بوالعجب آمد به من ** هم‌چنانک مر نبی را از یمن
  • Bayezıd dedi ki: “Şaşılacak bir koku geldi bana... Peygambere Yemen’den gelen koku gibi!
  • که محمد گفت بر دست صبا ** از یمن می‌آیدم بوی خدا
  • Muhammet demiştir ki. Seher yelinin eliyle bana Yemen’den Allah kokusu gelmekte.
  • بوی رامین می‌رسد از جان ویس ** بوی یزدان می‌رسد هم از اویس
  • Vise’nin ruhuna Rahim’in kokusu geldiği gibi Üveys’ten de Allah kokusu geliyor.
  • از اویس و از قرن بوی عجب ** مر نبی را مست کرد و پر طرب
  • Üveys’ten, Karen kabilesinden garip bir koku geldi de Peygamberi sarhoş etti, neşelendirdi!
  • چون اویس از خویش فانی گشته بود ** آن زمینی آسمانی گشته بود 1830
  • Üveys kendinden geçmiş, yere mensupken göklere mensup olmuştu!
  • آن هلیله‌ی پروریده در شکر ** چاشنی تلخیش نبود دگر
  • Heliyle, şekerle karışmış, halli hamur olmuş, acı tadı kalmamıştı artık!