-
حلیهی روح طبیعی هم فناست ** حلیهی آن جان طلب کان بر سماست
- Tabii ruhun şekli, hali de fanidir... O can şeklini, sıfatını iste ki gökyüzündedir!
-
جسم او همچون چراغی بر زمین ** نور او بالای سقف هفتمین
- Onun bedeni, yeryüzünde mum gibidir... Nuru ise yedinci kat tavanın üstündedir!
-
آن شعاع آفتاب اندر وثاق ** قرص او اندر چهارم چارطاق
- Güneşin ışıkları odadadır ama güneş, dördüncü kat göktedir.
-
نقش گل در زیربینی بهر لاغ ** بوی گل بر سقف و ایوان دماغ
- Gülün suretini, lâtife yollu burnunun altında görürsün ama gül kokusu dimağın ta tavanına, sayvanına kadar her yeri tutmuştur.
-
مرد خفته در عدن دیده فرق ** عکس آن بر جسم افتاده عرق 1845
- Uyuyan adam, Aden’de bir azaba uğradığını görür ama aksi, bedeninde ter halinde görünür!
-
پیرهن در مصر رهن یک حریص ** پر شده کنعان ز بوی آن قمیص
- Gömlek, Mısır’da bir harise rehin olmuştur ama Kenan ülkesi o gömleğin kokusuyla dolmuştur!
-
بر نبشتند آن زمان تاریخ را ** از کباب آراستند آن سیخ را
- Tarihçiler, bunu duyunca Bayezid’in tayin ettiği zamanı yazdılar... Âdeta şişe benzeyen kamış kalemlerini kebapla bezediler.
-
چون رسید آن وقت و آن تاریخ راست ** زاده شد آن شاه و نرد ملک باخت
- Tanı o zaman, o tarih gelip çatınca o padişah doğdu... Devlet satrancını oynadı!
-
از پس آن سالها آمد پدید ** بوالحسن بعد وفات بایزید
- Bayezid’in ölümünden sonra yıllar geçti, Ebul Hasan dünyaya geldi.
-
جملهی خوهای او ز امساک وجود ** آنچنان آمد که آن شه گفته بود 1850
- O padişah, Ebulhasan’ın ihsanına, kıskanmasına ait ne gibi huylar söylediyse aynen zuhur etti.