-
آن هلیله و آن بلیله کوفتن ** زان تلف گردند معموری تن
- O halileyi, belileyi dövmek, onları adeta telef etmek, bedenin yapılmasıdır.
-
تا نکوبی گندم اندر آسیا ** کی شود آراسته زان خوان ما
- Buğdayı değirmende ezmeseydin ondan ekmek yapabilir miydi? Bizim soframızı bezeyebilir miydi?
-
آن تقاضا کرد آن نان و نمک ** که ز شستت وا رهانم ای سمک
- A balık, yediğim tuz ekmek, seni ağından kurtarmak için beni böyle uğraştırıyorsun ya!
-
گر پذیری پند موسی وا رهی ** از چنین شست بد نامنتهی 2355
- Musa’nın öğüdünü kabul edersen sonu kötü olan böyle bir oltadan kurtulursun!
-
بس که خود را کردهای بندهی هوا ** کرمکی را کردهای تو اژدها
- Kendini hayli zamandır heva ve hevese kul, köle ettin... Yeter artık! Küçücük bir kurdu ejderha haline getirdin.
-
اژدها را اژدها آوردهام ** تا با صلاح آورم من دم به دم
- Ben de senin ejderhana karşı ejderha getirttim... Onunla anbean seni ıslah etmek niyetindeyim.
-
تا دم آن از دم این بشکند ** مار من آن اژدها را بر کند
- Onun nefesi, bunun nefesiyle tutulsun... Ejderham, o ejderhayı mahvetsin!
-
گر رضا دادی رهیدی از دو مار ** ورنه از جانت برآرد آن دمار
- Eğer razı olursan iki yılandan da kurtulursun... Yok, razı olmazsan o ejderha, canını kökünden siler süpürür, seni mahveder!
-
گفت الحق سخت استا جادوی ** که در افکندی به مکر اینجا دوی 2360
- Firavun dedi ki: Pek usta bir büyücüsün... Bu ülkeye bir ikiliktir saldın.
-
خلق یکدل را تو کردی دو گروه ** جادوی رخنه کند در سنگ و کوه
- Gönlü bir olan halkı iki bölüğe ayırdın... Öyledir; büyücülük, dağa, taşa bile tesir eder... Onları bile yarar, yıkar.