-
بر جهید از جا و گفتا بخ لک ** آفتابی تاجر گشتت ای کلک 2600
- Yerinden sıçradı, ne mutlu sana dedi... A kelceğiz, güneş, başına taç oldu!
-
عیب کل را خود بپوشاند کلاه ** خاصه چون باشد کله خورشید و ماه
- Kelin ayıbını külah örter. Hele o külah güneş ve ay olursa ne mutlu!
-
هم در آن مجلس که بشنیدی تو این ** چون نگفتی آری و صد آفرین
- Daha o mecliste bunu duyunca neden evet, yüzlerce hamdolsun demedin?
-
این سخن در گوش خورشید ار شدی ** سرنگون بر بوی این زیر آمدی
- Bu söz, güneşin kulağına değseydi buna nail olmak ümidiyle baş aşağı yere inerdi!
-
هیچ میدانی چه وعدهست و چه داد ** میکند ابلیس را حق افتقاد
- Hiç bildin mi, ne vaattir bu, ne lütuf tur? Hak, İblis' i arayıp soruyor âdeta!
-
چون بدین لطف آن کریمت باز خواند ** ای عجب چون زهرهات بر جای ماند 2605
- O kerem sahibi, seni böyle bir lütfa, böyle bir ihsana çağırdı da nasıl tahammül ettin? Şaşılacak şey
-
زهرهات ندرید تا زان زهرهات ** بودی اندر هر دو عالم بهرهات
- Nasıl yüreğini eritmedi bu? Eritseydi iki cihandan da nasip alırdın!
-
زهرهای کز بهرهی حق بر درد ** چون شهیدان از دو عالم بر خورد
- Adamın yüreği Allah için erirse şehitler gibi iki âlemde de lütfa, ihsana mazhar olur.
-
غافلی هم حکمتست و این عمی ** تا بماند لیک تا این حد چرا
- Gafillik de hikmettir, bu kör oluşun da bir hikmeti var, var ama neden bu dereceye kadar olsun?
-
غافلی هم حکمتست و نعمتست ** تا نپرد زود سرمایه ز دست
- Sermayenin çabucak elden uçamaması için gafillik, hem hikmettir, hem nimet!