-
هر که صیقل بیش کرد او بیش دید ** بیشتر آمد برو صورت پدید 2910
- Kim gönlünü daha fazla cilâladı ise daha ziyade görür... ona daha fazla suretler görünür.
-
گر تو گویی کان صفا فضل خداست ** نیز این توفیق صیقل زان عطاست
- Sen eğer bu arılık Tanrı lûtfu dersen gönlünü arıtmaya muvaffak oluş da onun vergisidir, onun lûtfundandır.
-
قدر همت باشد آن جهد و دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
- O çalışma da o dua da himmet miktarıncadır... “İnsan, ancak çalıştığını elde eder!”
-
واهب همت خداوندست و بس ** همت شاهی ندارد هیچ خس
- Himmeti veren ancak Tanrıdır... hiçbir saman çöpü, padişahın himmetine sahip değildir.
-
نیست تخصیص خدا کس را به کار ** مانع طوع و مراد و اختیار
- Tanrının bir adamı bir işe ayırması, bir işe koşması, dileği, isteği, ihtiyar ve iradeyi men etmek değildir ki!
-
لیک چون رنجی دهد بدبخت را ** او گریزاند به کفران رخت را 2915
- Fakat talihsize bir zahmet erdi mi o pılısını pırtısını toplar, küfür ve isyan semtine çeker.
-
نیکبختی را چو حق رنجی دهد ** رخت را نزدیکتر وا مینهد
- Talihli birisine bir zahmet verdi mi o, pılısını pırtısını daha yakına çeker getirir.
-
بددلان از بیم جان در کارزار ** کرده اسباب هزیمت اختیار
- Kötü yürekliler, korkularından savaşta kaçma sebeplerini ele alırlar, onlara yapışırlar.
-
پردلان در جنگ هم از بیم جان ** حمله کرده سوی صف دشمنان
- Cesur erlerse yine can korkusundan düşman saflarına hücum ederler.
-
رستمان را ترس و غم وا پیش برد ** هم ز ترس آن بددل اندر خویش مرد
- Korku ve tasa Rüstem’leri ileri götürür... o kötü yürekli korkaksa korkusundan olduğu yerde ölür gider.