- 
		    دوستی ببرید زان مخلص تمام ** رو به حایط کرد تا نارد سلام
- O ihlâs sahibi kişiden dostluğu kesti... yolda rastlasa yüzünü duvara döner, selâm vermezdi!
- 
		    زین شفیع خویشتن بیگانه شد ** زین تعجب خلق در افسانه شد
- Kendisini kurtaran arkadaşına âdeta yabancı olmuştu... halk şaşırdı, bu iş, ağızlara yayıldı, hikaye gibi söylenmeye başlandı.
- 
		    که نه مجنونست یاری چون برید ** از کسی که جان او را وا خرید
- Herkes, deli değilse neden canını satın alan arkadaşı ile dostluktan vazgeçti.
- 
		    وا خریدش آن دم از گردن زدن ** خاک نعل پاش بایستی شدن
- O, onun başını kurtardı, canını satın aldı... ayağının bastığı yer toprak kesilmeliydi.
- 
		   بازگونه رفت و بیزاری گرفت ** با چنین دلدار کینداری گرفت   2955
- Halbuki bu tersine hareket etti, ondan vazgeçti, böyle bir dosta kin gütmeye başladı diyordu.
- 
		    پس ملامت کرد او را مصلحی ** کیین جفا چون میکنی با ناصحی
- Aralarını bulmak isteyen birisi onu kınadı da dedi ki: Böyle bir öğütçü dosta neden bu cefada bulunuyorsun?
- 
		    جان تو بخرید آن دلدار خاص ** آن دم از گردن زدن کردت خلاص
- Padişahın o has dostu, senin canını satın aldı, boynun vurulmadı, kurtuldun, fakat seni o kurtardı!
- 
		    گر بدی کردی نبایستی رمید ** خاصه نیکی کرد آن یار حمید
- Kötülük bile yapsaydı kaçmaman gerekti... halbuki o temiz ve iyi dost, sana iyilikte bulundu!
- 
		    گفت بهر شاه مبذولست جان ** او چرا آید شفیع اندر میان
- Nedim dedi ki: Ben, canımı padişaha feda edecektim... o, neden araya girdi de şefaatte bulundu?
- 
		   لی معالله وقت بود آن دم مرا ** لا یسع فیه نبی مجتبی   2960
- O anda ben Tanrıyla öyle bir haldeydim ki aramıza seçilmiş bir peygamber bile giremezdi!