-
تا فرستد حق رسولی بندهای ** دوغ را در خمره جنبانندهای
- Nihayet Tanrı, bir elçi kulunu, ayranı yayığa koyup döven birisini gönderir de,
-
تا بجنباند به هنجار و به فن ** تا بدانم من که پنهان بود من
- Bende bir ben gizli olduğunu bileyim diye sıfatla hünerle o yayığı döver.
-
یا کلام بندهای کان جزو اوست ** در رود در گوش او کو وحی جوست 3035
- Yahut da zatından âdeta bir cüz olan bir kulunun sözünü izhar eder de o söz, vahiy arayan kişinin kulağına girer.
-
اذن مومن وحی ما را واعیست ** آنچنان گوشی قرین داعیست
- Müminin kulağı, vahyimizi kavrar, beller... öyle kulak, insanı Hakk’a davet edenin eşidir, arkadaşıdır.
-
همچنانک گوش طفل از گفت مام ** پر شود ناطق شود او درکلام
- Âdeta çocuğun kulağına benzer; anasının sözleriyle dolar da söze başlar, konuşur.
-
ور نباشد طفل را گوش رشد ** گفت مادر نشنود گنگی شود
- Çocukta anlayan bir kulak olmazsa anasının sözünü duymaz, dilsiz olur.
-
دایما هر کر اصلی گنگ بود ** ناطق آنکس شد که از مادر شنود
- Anadan doğma sağır, daima dilsizdir de... söyleyen kişi, sözü önce anasından duymuştur.
-
دانک گوش کر و گنگ از آفتیست ** که پذیرای دم و تعلیم نیست 3040
- Bil ki sağır ve dilsizin kulağı, âfetlerden bir âfettir... ne söz dinlemeye kabiliyeti vardır, ne de bellemeye.
-
آنک بیتعلیم بد ناطق خداست ** که صفات او ز علتها جداست
- Belletilmeden söyleyen Tanrıdır, çünkü onun sıfatları, sebeplerden ayrıdır.
-
یا چو آدم کرده تلقینش خدا ** بیحجاب مادر و دایه و ازا
- Yahut Âdem gibi ana ve dadı hicabı olmaksızın Tanrı telkini ile söyler.