-
او شنیده بود از دور این خبر ** که اسیر پیرزن گشت آن پسر 3160
- O büyücü uzaktan o çocuğun bir ihtiyar karıya esir olduğunu duymuştu.
-
کان عجوزه بود اندر جادوی ** بینظیر و آمن از مثل و دوی
- Bu karının büyüde eşsiz örneksiz olduğunu ve bir ikincisinin bulunmadığını işitmişti.
-
دست بر بالای دستست ای فتی ** در فن و در زور تا ذات خدا
- Yiğidim, el elin üstündedir... hünerde de, kuvvette de el elin üstündedir arşa varınca!
-
منتهای دستها دست خداست ** بحر بیشک منتهای سیلهاست
- Ellerin sonu Tanrı elidir... deniz, şüphe yok ki sellerin varıp döküldüğü son yerdir.
-
هم ازو گیرند مایه ابرها ** هم بدو باشد نهایت سیل را
- Bulutlar da suyu denizden alır... seller akıp gider nihayet ona varır.
-
گفت شاهش کین پسر از دست رفت ** گفت اینک آمدم درمان زفت 3165
- Padişah bu oğlan elden gitti dedi. Adam dedi ki: İşte ulu bir derman olarak geldim ya!
-
نیست همتا زال را زین ساحران ** جز من داهی رسیده زان کران
- Bu büyücülerden hiç kimse o kocakarıya eşit olamaz... ancak ben, o yandan geldim, büyüde bilgim çoktur... onunla ben başa çıkarım!
-
چون کف موسی به امر کردگار ** نک برآرم من ز سحر او دمار
- Musa’nın eli gibi Tanrı izniyle onun büyüsünü kökünden yıkar, mahvederim.
-
که مرا این علم آمد زان طرف ** نه ز شاگردی سحر مستخف
- Çünkü bana bu bilgi Tanrı tarafından verildi... hor hakîr büyücülere şakirtlik ederek öğrenmedim.
-
آمدم تا بر گشایم سحر او ** تا نماند شاهزاده زردرو
- Onun büyüsünü bozmak şehzadenin benzinin sarılığını gidermek için geldim ben!