-
گشته ایشان پیر و باباشان جوان ** پس پدرشان پیش آمد ناگهان
- Onlar ihtiyarlamışlardı, babaları ise gençti... derken babaları ansızın önlerine çıkıverdi.
-
پس بپرسیدند ازو کای رهگذر ** از عزیر ما عجب داری خبر
- Ona “Ey yolcu bizim azizimizden bir haberin var mı acaba?
-
که کسیمان گفت که امروز آن سند ** بعد نومیدی ز بیرون میرسد
- Birisi bize onun bugün geleceğini, bizi ümitsizliğe düşürdükten sonra bugün erişeceğini söyledi” dediler.
-
گفت آری بعد من خواهد رسید ** آن یکی خوش شد چو این مژده شنید 3275
- Üzeyr dedi ki: Evet benden sonra gelecek... çocuklardan biri bu müjdeyi işitince sevindi.
-
بانگ میزد کای مبشر باش شاد ** وان دگر بشناخت بیهوش اوفتاد
- Ey muştucu şadol diye bağırdı. Bir tanesi Üzeyr’i tanıdı;
-
که چه جای مژده است ای خیرهسر ** که در افتادیم در کان شکر
- A sersem, müjdenin yeri mi ki? Şeker madeninin tam içine düştün deyip kendisinden geçti, yere yığıldı.
-
وهم را مژدهست و پیش عقل نقد ** ز انک چشم وهم شد محجوب فقد
- Bu, vehme müjdedir ama akla göre vuslatın ta kendisi... çünkü vehim gözü perdelidir, hakikati göremez.
-
کافران را درد و مومن را بشیر ** لیک نقد حال در چشم بصیر
- Kâfirlere derttir, müminlere muştucu... fakat işin iç yüzünü gören göz göre vuslatın ta kendisi.
-
زانک عاشق در دم نقدست مست ** لاجرم از کفر و ایمان برترست 3280
- Çünkü âşık, anı daimde daima sarhoştur... hâsılı küfürden de yücedir o, imândan da!
-
کفر و ایمان هر دو خود دربان اوست ** کوست مغز و کفر و دین او را دو پوست
- Küfür, içteki kuru kabuktur, imân içteki lezzetli kabuk!