-
گفت آری بعد من خواهد رسید ** آن یکی خوش شد چو این مژده شنید 3275
- Üzeyr dedi ki: Evet benden sonra gelecek... çocuklardan biri bu müjdeyi işitince sevindi.
-
بانگ میزد کای مبشر باش شاد ** وان دگر بشناخت بیهوش اوفتاد
- Ey muştucu şadol diye bağırdı. Bir tanesi Üzeyr’i tanıdı;
-
که چه جای مژده است ای خیرهسر ** که در افتادیم در کان شکر
- A sersem, müjdenin yeri mi ki? Şeker madeninin tam içine düştün deyip kendisinden geçti, yere yığıldı.
-
وهم را مژدهست و پیش عقل نقد ** ز انک چشم وهم شد محجوب فقد
- Bu, vehme müjdedir ama akla göre vuslatın ta kendisi... çünkü vehim gözü perdelidir, hakikati göremez.
-
کافران را درد و مومن را بشیر ** لیک نقد حال در چشم بصیر
- Kâfirlere derttir, müminlere muştucu... fakat işin iç yüzünü gören göz göre vuslatın ta kendisi.
-
زانک عاشق در دم نقدست مست ** لاجرم از کفر و ایمان برترست 3280
- Çünkü âşık, anı daimde daima sarhoştur... hâsılı küfürden de yücedir o, imândan da!
-
کفر و ایمان هر دو خود دربان اوست ** کوست مغز و کفر و دین او را دو پوست
- Küfür, içteki kuru kabuktur, imân içteki lezzetli kabuk!
-
کفر قشر خشک رو بر تافته ** باز ایمان قشر لذت یافته
- Küfür de, imân da... ikisi de onun kapıcısıdır... çünkü o içtir küfürle din, ikisi de kabuktur.
-
قشرهای خشک را جا آتش است ** قشر پیوسته به مغز جان خوش است
- Kuru kabukların yeri ateştir... içe yapışık kabuksa hoştur lezzetlidir.
-
مغز خود از مرتبهی خوش برترست ** برترست از خوش که لذت گسترست
- İçe gelince: Zaten o, hoşluk mertebesinden de yüksektir... lezzetler veren odur.