-
باز در تن شعله ابراهیموار ** که ازو مقهور گردد برج نار
- Öyle olduğu halde yine bedende öyle bir ışık vardır ki ışık, İbrahim gibi ateş burcunu kahreder!
-
لاجرم گفت آن رسول ذو فنون ** رمز نحن الاخرون السابقون
- Hâsılı o bilgili peygamber "Biz, ileri gidenlerin artta gelenleriyiz" remzini söyledi.
-
ظاهر این دو بسندانی زبون ** در صفت از کان آهنها فزون 3765
- Görünüşte bu ikisi de bir örse zebundur ama sıfat ve tesir bakımından demir madenlerinden bile üstündür.
-
پس به صورت آدمی فرع جهان ** وز صفت اصل جهان این را بدان
- İşte insan da görünüşte cihanın fer'i dir... fakat sıfat bakımından insanı, cihanın, aslı bil!
-
ظاهرش را پشهای آرد به چرخ ** باطنش باشد محیط هفت چرخ
- İnsan zâhiren bir sivri sineğin tesiriyle mustarip olur; fakat içyüzü, yedi kat göğü bile kaplamıştır.
-
چونک کرد الحاح بنمود اندکی ** هیبتی که که شود زومند کی
- Peygamber, Cebrail'in asli suretiyle görünmesine ısrar edince Cebrail, birazcık göründü... fakat öyle heybetliydi ki dağ bile görse paramparça olurdu.
-
شهپری بگرفته شرق و غرب را ** از مهابت گشت بیهش مصطفی
- Bir kanadı doğuydu, batıyı kaplayıverdi... Mustafa, görünce heybetinden kendinden geçti.
-
چون ز بیم و ترس بیهوشش بدید ** جبرئیل آمد در آغوشش کشید 3770
- Cebrail Mustafa'yı korkusundan baygın bir halde görünce kucakladı, bağrına bastı.
-
آن مهابت قسمت بیگانگان ** وین تجمش دوستان را رایگان
- O heybet, yabancıların nasibi... bu lûtufsa dostların kısmeti!
-
هست شاهان را زمان بر نشست ** هول سرهنگان و صارمها به دست
- Padişahlar, tahtlarına, oturdular mı çevrelerinde ellerinde kılıçları bulunan heybetli çavuşlar bulunur.