-
نقش او میگشت اندر راهشان ** در دل و در گوش و در افواهشان
- Sureti, gönüllerinde, kulaklarında, ağızlarında ve yollarındaydı.
-
نقش او را کی بیابد هر شعال ** بلک فرع نقش او یعنی خیال
- Fakat onun hakikî suretini her çakal bulabilir mi hiç? O suret, ancak, onun fer'iydi, yani hayalden ibaretti.
-
نقش او بر روی دیوار ار فتد ** از دل دیوار خون دل چکد
- Onun sureti duvara aksettiyse duvarın gönlünden kan damlar.
-
آنچنان فرخ بود نقشش برو ** که رهد در حال دیوار از دو رو 3845
- Sureti, duvara öyle bir kutlu gelir ki duvar, derhal iki yüzlülükten kurtulur.
-
گشته با یکرویی اهل صفا ** آن دورویی عیب مر دیوار را
- Temiz ve pak kişilerin temizliğine nispetle o iki yüzlülük duvara ayıptır doğrusu.
-
این همه تعظیم و تفخیم و وداد ** چون بدیدندش به صورت برد باد
- Fakat nihayet onu görünce bütün bu ululamayı, yüceltmeyi... bütün bu sevgiyi âdeta yel aldı, götürdü.
-
قلب آتش دید و در دم شد سیاه ** قلب را در قلب کی بودست راه
- Kalp akçe ateşi görünce hemen karardı... hiç kalp, kalbe yol bulabilir mi ki?
-
قلب میزد لاف اشواق محک ** تا مریدان را دراندازد به شک
- Kalp, mihenk taşına iştiyakını söyler durur, kendisine uyanları bu suretle şüphelere salar...
-
افتد اندر دام مکرش ناکسی ** این گمان سر بر زند از هر خسی 3850
- Adam olmayan, onun hilesine kapılır gider. Zaten bu şüphe her bayağı kişide baş gösterir!
-
کین اگر نه نقد پاکیزه بدی ** کی به سنگ امتحان راغب شدی
- Der ki: Eğer bu ayarı bütün akçe olmasa, sınama taşını ister mi?