-
خون بسی رفتست بر آواز تو ** بر صدای خوب جانپرداز تو
- Sesin bir hayli kana girmiş, canlar yakan güzel nağmelerin bir hayli adamı canından etmiştir!”
-
گفت مغلوب تو بودم مست تو ** دست من بر بسته بود از دست تو 395
- Davut dedi ki: “Senin mağlûbundum, senin sarhoşundum... Elim, senin kuvvet ve kudretinle bağlıydı.
-
نه که هر مغلوب شه مرحوم بود ** نه که المغلوب کالمعدوم بود
- Padişah mağlûp olana acınmaz mı? Mağlûp, âdeta yok demek değil midir?
-
گفت این مغلوب معدومیست کو ** جز به نسبت نیست معدوم ایقنوا
- Allah buyurdu ki: Bu mağlûp, öyle bir yoktur ki vara nispetle zahiren yok olmuş değildir, iyice anlayın bunu!
-
این چنین معدوم کو از خویش رفت ** بهترین هستها افتاد و زفت
- Bu çeşit yok olan, kendinden geçmiş, var olanların en iyisi, en ulusu olmuştur.
-
او به نسبت با صفات حق فناست ** در حقیقت در فنا او را بقاست
- O, Allah sıfatlarına nispetle yoktur... Fakat hakikatte ona yoklukta bir varlık vardır.
-
جملهی ارواح در تدبیر اوست ** جملهی اشباح هم در تیر اوست 400
- Bütün ruhlar onun tedbirindedir... Bütün cesetler onun hükmündedir.
-
آنک او مغلوب اندر لطف ماست ** نیست مضطر بلک مختار ولاست
- Bizim lütfumuza mağlup olan iradesiz, ihtiyarsız ve âciz kalmış değildir; o, bizim sevgimizde ihtiyar sahibi olmuştur.
-
منتهای اختیار آنست خود ** که اختیارش گردد اینجا مفتقد
- Zaten ihtiyar ve iradenin sonu da budur, yani insanın mevhum irade ve ihtiyarının bu makamda yok oluşudur.
-
اختیاری را نبودی چاشنی ** گر نگشتی آخر او محو از منی
- Zaten nihayet o, mevhum varlıktan mahvolmasaydı hiçbir ihtiyar ve iradeden lezzet alamaz, zevk bulamazdı.