-
هم سریر و قصر و هم تاج و ثیاب ** با بهشتی در سال و در جواب
- Oradaki taht da, köşk de, taç da, elbise de cennet ehline sorular sorar, cevaplar verir!
-
فرش بیفراش پیچیده شود ** خانه بیمکناس روبیده شود
- Döşemesi, döşeyen olmaksızın döşenmiştir... O ev, süpürgesiz süpürülmüş, temizlenmiştir!
-
خانهی دل بین ز غم ژولیده شد ** بیکناس از توبهای روبیده شد 480
- Gönül evine bak! Gamla tozlandı mı süpürgeci olmaksızın tövbeyle süpürülür, arınır.
-
تخت او سیار بیحمال شد ** حلقه و در مطرب و قوال شد
- O yurdun tahtı, kimse taşıyıp götürmeksizin gider yürür... Kapı halkası da güzel seslerle şarkılar söyler, çalgılar çalar, kapı da!
-
هست در دل زندگی دارالخلود ** در زبانم چون نمیآید چه سود
- Gönülde de o ebediyet yurdu olan cennetin diriliği var... Fakat ne fayda, dilime gelmiyor ki, söyleyemiyorum ki!
-
چون سلیمان در شدی هر بامداد ** مسجد اندر بهر ارشاد عباد
- Süleyman her sabah çağı halkı irşad için mescide girdi mi,
-
پند دادی گه بگفت و لحن و ساز ** گه به فعل اعنی رکوعی یا نماز
- Gâh sözle, gâh nameyle, sazla gâh işle, yani rükû ederek yahut namaz kılarak halka öğüt verirdi.
-
پند فعلی خلق را جذابتر ** که رسد در جان هر باگوش و کر 485
- İşle olan öğüt, halkı daha ziyade çeker... Çünkü bu öğüdü sağırların bile can kulakları duyar!
-
اندر آن وهم امیری کم بود ** در حشم تاثیر آن محکم بود
- Sonra bu öğüt de emirlik vehmi de az olur... Bu yüzden halka adamakıllı tesir eder!
-
قصهی آغاز خلافت عثمان رضی الله عنه و خطبهی وی در بیان آنک ناصح فعال به فعل به از ناصح قوال به قول
- Allah razı olsun, Osman’ın ilk halifeliğindeki hutbesi, işe öğüt veren, sözle öğüt verenden yeğdir.
-
قصهی عثمان که بر منبر برفت ** چون خلافت یافت بشتابید تفت
- Osman, halife olur olmaz hemen koşup minbere çıktı.